31 Ekim 2009 Cumartesi

Müzikte açılım dönemi: Çok kıvrak hareketler bunlar!

soL Dergisi, sayı: 299, Ekim 2009

Erdoğan’ı değil de en başta konuşmalarını hazırlayanları, danışmanlarını tebrik etmek gerekiyor. Çünkü ideolojik mücadele nedir, anahtar konumdaki konular nedir, o konular hangi noktalardan tutturulur iyi biliyorlar. Burjuva siyaseti konusunda, temsil ettikleri egemenlerin tarihsel eğilimleri ve toplumun zayıf karınları konusunda bilgili oldukları kadar örneğin müzik repertuarlarını da takip ediyorlar. Çünkü Erdoğan son 9 ay içinde iki kilit konudaki açılımlarına müzisyenleri de katıverdi.
Önce Davos açılımında caz müzisyeni ve sıkı bir İsrail karşıtı olan Gilad Atzmon’u referans gösterdi [1]. İkinci müzisyen referansını ise Kürt açılımında kullandı Erdoğan: Meclis grup toplantısında konuyla ilgili yaptığı konuşmada Kürtlerin müzisyeni Şivan Perwer ile bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’ı birbirine dolayıp bir topaç gibi ortaya salıverdi [2]. Neşet Ertaş İzmir’deki mütevazı evinden kalkıp İstanbul’a gitti, Erdoğan’la televizyona çıktı ve sazını çalmaya devam etti. Kendisi adına değil, kendi deyişiyle gerçek fakirler adına bir medet umarak. Şivan Perwer ise albümlerinin yıllarca yasaklandığı, türküleri nedeniyle üniversite öğrencilerinin yıllarca soruşturmalardan soruşturmalara sürüldüğü bir ülkede bir hafta içinde baş haber olmasına şaşırmadı ve organizatörü aracılığıyla “artık politik bir imajla değil, sanatçı kimliğiyle bilinmek istiyor” diye mesaj yolladı [3].
Ama Erdoğan’ın referansından sonra başına iş açılmasından da kurtulamadı Perwer. Birileri hem gaza hem de frene aynı anda basma gereği duymuş olmalı ki Erdoğan’ın müzik ve kültür birikimini paylaştığı çıkışından sonraki hafta Kanada’da olan Şivan Perwer, Kanada polisine silah kaçakçılığı yaptığı yönünde bir bilgiyle ihbar edildi (Erdoğan konuşmayı 11 Ağustos’ta yaptı, Perwer ise 18 Ağustos’ta Kanada polisine misafir oldu) [4]. Tesadüf odur ki Kanada’nın bir otobanında, bir cipin içinde gökdelenlerin siluetlerine doğru seyir halinde olan Perwer, Kanada polisi tarafından durdurulup üstüne silah doğrultulduğu, yere yatırılıp gözaltına alındığı sırada olay yerinde, polis pususunun kurulduğu yerin birkaç adım ötesinde kayıtta olan tek bir kamera vardı: İhlas Haber Ajansı. Açılıma ilginç bir katkı oldu!

Malı tutmayan firmaların ambalaj ismini değiştirmeleri gibi Erdoğan’ın açılımı şimdilik isim değiştirdi ama müzikteki saçılım devam etti. Yakın zamanlarda İbrahim Tatlıses bir televizyon kanalında yeniden program yapmaya başladı. İşte o televizyon kanalı, on yıl önce “Yeni albümüme Kürtçe şarkı koyacağım, televizyon kanallarından klibimi yayınlamasını bekliyorum!” dediğinde tabak, çanak saldırısına uğrayan Ahmet Kaya’ya linç kampanyaları düzenlemişti. Televizyon kanalının şimdiki sahipleri, o dönemde günlerce, Kaya’nın büyük hainliğini ispatlayan belgeler, fotoğraflar yayınlamıştı. Benzer belge ve fotoğraflarla kendisi de suçlanan, ama bir şekilde ayağı kaydırılmaktan kurtulan İbrahim Tatlıses, işte o televizyon kanalında, açılımın gölgesinde, omuzlarını sallaya sallaya son albümüne koyduğu Kürtçe türküyü söylerken stüdyoda tabak çanak saldırısı değil de alkış vardı. Stüdyoyu dolduran seyirciler, Şemmame’ye içtenlikle eşlik ettiler, kalktılar oynadılar. Ama büyük ihtimalle bu hareketli Hakkâri türküsünün yıllarca öğrencilerin ideolojik halay çekme suçlarına, yoksul bir halkın dayanışmasına eşlik etmiş olduğunu bilmeyerek ya da umursamayarak eğlendiler. İlginçtir, sanatçısından köşe yazarına, yorumcusundan patronuna herkesin bir anda barış havarisi kesildiği, yani açılım aydınlamasının ortalığı kaplayıverdiği o günlerde, haber bültenlerinde bir başka başarı daha kısa haber olarak yer aldı: Yasakların kalkması ve açılım, Kürtlerin müzik ihtiyaçlarını ıslah etmişti. Çünkü “normalleşme” adımlarının atıldığı yılların ardından Kürtçe albüm lisansı için yapılan başvuruların azaldığını müjdeliyordu ajanslar.

Nasıl oluyor da esneyebiliyorlar? Bu değişim nasıl mümkün olmaktadır? Yani örneğin Erdoğan, açık ve net bir gerilla destekçisinin ya da özgürlük savaşçısının adını nasıl anabilmektedir? Ya da tabak çanak ile vatan savunması günlerinden sonra televizyonda Kürtçe müzik eşliğinde hoplayıp zıplama günlerine nasıl gelinmiştir? Bir de on yıl öncesine gitmeye bile gerek yok, daha 1-2 yıl önce ezelim geçelim diye atıp tutan kalemler bir anda nasıl barış havarisine dönüşmüştür? [5] Hepsi ama hepsi ideolojik ve siyasal olarak nasıl esneyebilmektedirler? Bu kıvraklık nereden gelmektedir?
Bu kıvraklığı anlamak için sadece “Ne değişti?” sorusunu sormak eksik yanıtlara varmamıza neden olabilir. Şivan Perwer’in yarı-resmi devlet sanatçısı olmasının, İbrahim Tatlıses’in Şemmame eşliğinde izleyicileri halaya davet etmesinin ve düzenin esneklik sınırlarının yarattığı etkinin nedenini anlamak için gerekli olan soru, “Ne olmaktadır ve ne olmuştur da yasaklı olanlar kapsanabilmektedir?” şeklinde olmalıdır.
Aslında dile getirilenlerden önce bizzat değişimin kendisi bile (siyasal iktidarın ideolojik esnekliği) etkili olmaktadır. Bu etki sayesinde, geçmiş çökmekte, inkâr, dışkı yedirme, köy boşaltma ve bilumum eziyet unutulmakta, bu süreçten herkes aklanmış olarak çıkmanın yolunu bulmaktadır. Yani ister siyasetçi olsun, ister köşe yazarı, geçmişte bir dilin yasaklı kalmasına ses çıkarmayanlar, Kürt müzisyenlere hakaretler yağdıranlar şimdi portföylerine dengbejleri de eklemektedirler. Demek ki egemen kesimin geçmişteki söylemleri, tutumları ve eylemleri, bugün ayakbağı olmamaktadır ve bu sayede egemenler açılabilmektedir.
Bu noktada, geçmiş söylemlerin terk edildiği ve yeni bir sentezin doğmakta olduğu düşünülebilir ki liberal çevreler bu kanıdadır. Bu görüşe göre egemen siyasette, geleneksel muhafazakârlık ve devlet kalıpları terk edilmektedir ve yeni bir demokrasi havariliği doğmaktadır. Hatta Erdoğan ve ekibinin açılımı, bu durumun en önemli kanıtlarındandır. Peki, geçmiş ideolojik konumlar terk mi edilmiştir? Hatırlanacak olursa ilk seçimlerden sonra uzunca bir süre Erdoğan ve ekibinin ideolojik referanslar bağlamında değişip değişmedikleri uzun süre sorgulandı. Ve bu sorgulama bir süre sonra gündemden düştü. Çünkü yanıt belli oldu: Elbette ki değiştiler ve elbette ki değişmediler! Çünkü daha deneyimli oldular ve rakiplerini öyle ya da böyle saf dışı bırakarak davalarına ihanet etmedikleri, değişmediklerine dair tutarlı bir ideolojik etki yaratmayı da başardılar. Değişmediklerine dair bu tutarlı görüntünün bizzat kendisi dahi karşılarında konumlanmış kesimlerin tamamının (medya, üniversite, askeriye, yargı) kendilerine ayar vermesine yardımcı oldu. Böylece geçmiş söylemlerin terk edilip edilmediği de gündemden düştü. Şimdi bir başka konuda da geçmiş gündemden düşmektedir.
Diğer yandan içinden geldikleri ideolojik çerçeveyi terk etmeden söylemlerini ve etkilerini de genişlettiler. Bu esneklikte emperyalist merkezlerin desteğinin elbette payı var. Ama bu esnekliği mümkün ve etkili yapan temel neden piyasa egemenliğinin genişlemesidir. Yani piyasa egemenliğinin genişlemesinin eşlik etmediği bir ideolojik esneklik, söylenenlerdeki netliğin bulanıklaşmasına, tutarlılığın kaybolmasına ve ikna ediciliğin azalmasına yol açardı. Hâlbuki Erdoğan’ın konuşmasını, televizyonlardaki Kürtçe türkü evrimini tutarlı, inanılır ve etkili yapan, piyasa egemenliğinin daha geniş toplumsal kesimleri etkileyebilmesidir. Bu nedenle AKP hükümetinin, Erdoğan’ın açılımlarını ve cüretlerini sadece dış merkezlerden gelen yönergeler ve isteklerle açıklamak yetersizdir; tam tersine sadece dış merkezlere işaret etmek açılımların etkisinin artmasına neden olmaktadır. Hâlbuki bizzat içerisinin değişmiş olması açılımları mümkün kılmaktadır. Yani Erdoğan’a esneklik veren, bir yandan da Türkiye kapitalizminin yönelimleri ve istekleridir. Piyasa, açılımlarla kendi önünü açmaktadır. Kısa bir örnek vermek gerekirse Öcalan’ın yakalandığı 1999 dönemecinden bu yana Türkiye kapitalizmi birkaç gömlek büyümüştür. Şimdi yeni bir dönemeç alınmaktadır ve büyüme kaçınılmazdır.
Piyasa egemenliğinin genişlemesi ne anlama geliyor? Kuşku yok ki bu tanımın üretim ilişkileri ile ilgili bir yanı var ve üretim ilişkilerinin özellikleri temel bir etkiye de sahip olabilir. Örneğin toplam üretimin artması, artı-değerin artması, bölüşümün değişmesi, mülkiyetsizleşmenin artması piyasa egemenliğinin genişlemesi anlamına gelebilir. Ancak daha farklı bir etki söz konudur ve piyasa egemenliği ile söz konusu etkiyi vurgulanmaktadır: Kişilerin ve toplumsal grupların güncel olanı ve tarihi değerlendirmesinde piyasa referansları daha fazla belirleyici hale gelmiştir. Bu referanslar örneğin Obama hayranlığıdır, ABD’nin eşit ve yakın dostu olmayı arzulamaktır. Bir diğeri örneğin bu düzenin değişmeyeceği yargısıdır. Genç siviller diye bir toplamın ortaya çıkmasıdır, sel haberleri arasında yer alan boy boy gökdelen reklamlarıdır, tatillerde turlara katılan insan sayısının patlamasıdır, hanedanlık hayranlığıdır ve en önemlisi insanların bu referansları sorgulamamasıdır.
Diğer yandan Erdoğan’ın Perwer’in adını anması, Tatlıses’in Şemmame’yi söylemesi ve Kürtçe albüm lisanslarının azalması gibi gelişmeler iki etkiye sahiptir. Öncelikle söz konusu durumlar ve benzerleri ideolojik etkinin gücünü göstermektedir. İkinci olarak ise gelişmelerin beslediği egemen ideoloji, kapsamakta zorlandığı ideolojik konumların sınırlarını belirsizleştirmekte ve etkisizleştirmektedir. Peki, bir ideolojik konumlanış neden bulanıklaşır? Birçok nedeni olabilir ama burada birbiriyle bağlantılı üç neden iş başında gibidir: (1) piyasa egemenliğinin genişlemesi, (2) bu genişlemenin etkisine kör olunması, (3) körlük nedeniyle mücadele isteğinin, ufkunun kalmaması. Bugün solun önemli bir kesimi piyasa egemenliğinin genişlemesine kördür. Diğer yandan ise Kürt hareketinin içinde piyasa egemenliğine karşı olan referansların azalması da Erdoğan’ın açılımını da mümkün ve etkili yapmaktadır. Yani her şeyden öte bir sınıf iktidarını koruyacak önlemler almaktadır.
Bu nedenle piyasa egemenliğinin genişlemesi, bir başka açıdan da işçi sınıfının sınıflar mücadelesinde kendi alanına çekilme sürecinin devam ettiği ya da burjuvaziyi daha donanımlı olmaya zorladığı olarak da okunabilir. Burjuvazinin özellikle ideolojik alanda etkisini ve donanımlarını geliştirdiği de görülebilir. Yani şarkıları, türküleri nedeniyle yıllarca aşağılanan, tehdit edilen Kürt yoksulu, egemenler gün gelip de o şarkıları ağızlarına aldıkları zaman lanet olsun size bile diyememektedir. Bu bir yenilgi ya da egemenler lehine bir uzlaşma olarak da görülebilir.
Ancak ne siyasette, ne ideolojide, ne de sanatta yeni yönelimler, değişimler aniden ortaya çıkar. Değişimin bir süreci, öncüleri, işaretleri vardır. O işaretler işte çoktan belirmişti. Bugün müzikte de yaşanan açılımlar o işaretlerin gösterdiği yerdir [6].

Değiniler:
[1] Recep Tayip Erdoğan’ın 29.01.2009 tarihinde Davos’ta yaptığı konuşma. Diğer yandan bu referansıyla tipik ama güçlü bir ideolojik etkiye sahip bir düzlem kurdu Davos’ta. Dışarıya, yani siyonistlere değil de içeriye yani Türkiye muhafazakârlığına mesaj verdi ve “Bakın İsrail’in gaddarlığına bir tek biz değil bizzat içlerinden birisi, onlardan birisi, bir Yahudi sanatçısı karşı geliyor; ne kadar da haklıyız!” demek istedi. Türlü türlü televizyon kanallarına her fırsatta kendilerine din olarak islamiyeti seçmiş Finlandiyalı, Alman arayışçıları çıkarmaları gibi. Söylenmeyen ama ima edilenin “Onlardan birisi daha bize katıldı!” olduğunu bilerek ve yayarak.
[2] Recep Tayyip Erdoğan 11.08.2009 tarihinde partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma.

[3] Yeni Şafak Gazetesi 03.09.2009 tarihli haber.

[4] Olay tarihi 19.08.2009, yani Erdoğan’ın konuşmasından bir hafta sonrası.

[5] Reha Muhtar 24.09.2009 tarihli Vatan Gazetesi köşe yazısı: “Tayyip Erdoğan'ın Kürt açılımı ve bir Yunan hatırası...” Reha Muhtar'ın 10 yıl önce Ahmet Kaya linç gecesini kumanda eden büyük kumandan olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Bir diğeri de büyük vatanperver Serdar Ortaç'dı.
[6] Egemenlerle ilgili ders: Mücadele azminiz, isteğiniz azalınca tepenize biniyorlar. Pazarlık başlayınca da benzetiyorlar sizi. Yıllarca karşı oldukları müzik, siyaset sayesinde yayılıyor, siyasetin iç enerjisi azalınca da dönüşmeye başlıyor. Popüler müzik tarihi zararsızlaştırılan onlarca müzisyen öyküsü ile doludur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder