Kuşak olamamış bir nesiliz belki de. Kökleri kesilmiş, dalları kırpılmış. Körpecik ortalığa atılmış. Duvarlar üstümüze çökmüş, dönülen köşelerden ateşler saçılmış üzerimize. Özcan Alper, Sonbahar için Express'e verdiği mülakatta sosyalizm düşüncesi ile 90'lı yıllarda tanışanların belli bir romantikliğinin, ortak bir duygudaşlığının olduğunu belirtiyordu. Hani "akıntıya karşı durmak" anlamında falan değil, geçmişle ve gelecekle bağının olmaması, böylesi bir bağın hiç varolmaması, göbeğimizi kendimizin kesmesi anlamında. Bir duvar yıkılmış, yanlış bir deney bitmiş ve yanılgı ortaya çıkmıştı. Aile, okul, devlet, kitaplar, ıvır zıvır, herşey aynı teraneyi söylüyordu.
Bizler için ise geriye kalan tufandı. Tufanın içinde dostlarını, benzerini arayan, arayan, arayan ama bulamayanlardık biz. Öyle de kaldık zaten. Üstümüzden tarih geçti.
Gelecek Uzun Sürer'deki Sumru, o dostlardan işte. Çok tanıdık, çok bildik. Hele Ahmet... Cinahmed... Yurtta oda arkadışımız, Olgunlar sokakta sahaftı kendisi. Can'dı. Biraz Stalker, biraz Angelopulos'tu. Sanki çok ama çok yaşamıştı. Çünkü üstüne eski kuşakların yorgunluğu çökmüştü. Ve işte o mirasla baştan aşağıya insandı. Hep aşıktı. Şiirler yazdı. Hep bekledi. Karşılıksız. Harun ise bir kol uzatma mesafesindeydi. Hemen dibimizdeydi. Kardeşti. Yılkıya bırakılmış atlar gibi özgür, koştu, gitti.
Biz hep birbirimizi aradık durduk ama üstümüzden tarih geçti.
Özcan Alper boşuna Sumru'ya ağıtlar aratmamış. Ve boşuna uzun bir yürüyüşe çıkarmamış buz tutmuş gölün kenarında, Khaçadur Avedisyan'ın Ororotsayin'ı ile. Altında kaldığımız tarihin tozu dumanı içinde arayıp da bulamadığımız annelerimizin kulaklarımızda yankılanıp duran ninnisiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder