23 Aralık 2011 Cuma

Gittim, Akşama Karışan Dağlar Boyunca

Yarım saat kalmıştı. Bir sigara yakmış, bekliyordum kenarda. Yukarılarda kırlangıçlar uçuşuyordu ve hafif bir serinlik vardı havada. Hırkamı geçirdim üstüme.

İki kadın geldi, aralarında bir çocuk. Hepsinin gözü yaşlı. Kadınlardan genç olan diğerinin elini öperken ağlayarak otobüse bindi çocuk. Yerine geçti ve yasladı başını cama. Hemen ardından çıkan genç kadının eşarbı omuzlarına düşmüştü. Çocuğun yanına yığıldı kaldı bir süre. Elini cama götürdü, çocuk, "Yine elinde ekmeklerle çıksa gelse." der gibi baktı. Yaşlı kadının gözyaşları iniyorduiki yandan ve siyah eşarbının altından kır saçları görünüyordu. Mendilini ağzına bastırdı ama durmuyordu. 

Bir sigara daha yakıp bekledim. Muavin yanıma gelip "Haydi abi, gidelim!" demese bin yıl daha bekleyebilirdim. Ama belliydi, gelmeyecektin. Etrafıma bakınıp geçtim içeri. Çocuk ve kadının hıçkırıkları duyuluyordu, kesik kesik. Camın ardında kırlangıçlar uzaklaşıyordu bulutlara doğru. Radyodaki şarkı "Ne yaptıysam olmadı, ne çare. Unutamadım, gitti!" diyordu.

Elimdeki bilete ve bir de iki kişilik boş koltuklara baktım. Cam kenarına geçtim. Oturdum ve akşama karışan dağlar boyunca gittim.

[Çevrimdışı İstanbul, sayı 4, Ekim 2016, sf. 87]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder