1 Ocak 2008 Salı

Charlie Haden: İnsanlığın Değerlerini Yok Etmeye Çalışıyorlar!

Charlie Haden, caz müziğinde akustik bası eşlikçi bir müzik aleti olmaktan çıkarıp özgür doğaçla buluşturan müzisyenlerden birisiydi (Ne yazık ki dün, yani 11 Temmuz'da hayata veda etti). Kollektif ekibi Liberation Music Orchesrtra ile yaptığı albümlerde ise Pete Seeger’ın ‘We Shall Overcome’ (Biz Kazanacağız) şarkısından dünya devrimci hareketine Şili’nin en güzel armağanlarından birisi olan 'El Pueblo Unido Jamas Sera Vencido' (Örgütlü Bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez) marşına kadar bir çok devrimci halk şarkısına kendi müzikal güzelliğini kattı. Haden, geçtiğimiz hafta (Kasım 2003) caz festivali kapsamında Ankara’daydı. Kübalı piyanist Gonzalo Rubalcaba, tenor saksofoncu Ernie Watts, vurmalılarda Ignacio Berroa ve kemanda Federico Britos Ruiz’le birlikte iki konser veren Haden ayrıca yaşama, doğaçlamaya ve müziğe dair bir atölye programı da düzenledi. Daha önce soL sayfalarına bir çok kez konuk olan Haden’la atölye sonrasında görüş(müş)tük.


Sizi caz müziğindeki özgürlük arayışıyla buluşturanlar neydi

Öncelikle müziğin kendisi ve dünyaya geldiğim yer etkili oldu. Cazın kökleri çok özel bir zamana dayanır. Göçlerin, kölelerin özgürlük kavgalarının, coğrafi özelliklerin, afrika kültürünün özel bir bileşimi. Bu bileşim, insanların içlerindeki müziğin ortaya çıkmış haliydi: yoksulluğun, özgürlüğün diliydi. Tabii ki bunları ben yaşamadım ama bunların hikayeleriyle büyüdüm. Charlie Parker’ı ilk dinlediğimde ne yaptığını anlamamıştım ama bildiğim tek şey, her ne yapıyorsa onun aynısını yapmak olmuştu. Televizyonun olmadığı, yalnızca radyonun dinlendiği, müziğin kağıtlar üzerinde değil de kulakla, içten geldiği gibi yapıldığı bir dönemde, ben müzikal bir ahenk (harmony) dünyasının da içine doğdum. Ailem Amerika’nın orta bölgelerindeki bir şehirde radyo programları yapıyordu. Müzikal bir ahenk diyorum ama bu mutlu olduğumuz anlamına da gelmiyordu. Afrikalıların özgürlükleri için mücadele etmeleri gibi biz de yoksullukla mücadele ediyorduk. Yoksulluk vardı, ırkçılık vardı. Ama radyoya ilk çıktığımda da yalnızca iki yaşımdaydım. Şu anda elimde olan bu kayıtlarda sesler çıkarıp annemin bana söylediği ninnileri mırıldanıyorum.

Liberation Music Orchestra’da, değişik coğrafyaların halk mücadelelerine ait bir çok devrimci şarkıyı yorumladınız. El Salvador, İspanya İç Savaşı, Şili, Bolivya, Güney Afrika’ya ait şarkıları doğaçladınız. Topluluğu hangi düşünceyle bir araya getirdiniz?

Bu şarkıların çoğu zaten çok güzel şarkılardı ve bir şarkı ne kadar güzelse, onu çalmaları için büyük müzisyenlere ilham vermesi olasılığı da o kadar çok oluyor. Bu nedenle, genellikle doğaçtan çalınmayan halk şarkılarının, bu büyük müzisyenler tarafından çalınması için esin vermek istedim. Çünkü benim bildiğim politik şarkıların bir çoğu, ki örneğin Şili’li Qualipayun’un yaptığı gibi bazı istisnalar dışında, o ülkelerin, örneğin Şili’lilerin anladığı bir noktadan, o ülkede yaşayanların kendi anladıkları tarzda çalınıyordu. Ama önemli caz müzisyenlerinin de bu şarkıları doğaçlamasını istedim.

Peki o dönem dünyasının ne gibi etkileri oldu üzerinizde? Örneğin Avrupa’da sosyalist ülkeler ve 68 öğrenci, işçi hareketleri vardı; ülkenizde Vietnam savaşı protestoları, siyahların özgürlük mücadelesi vardı. Tüm bunlar, müziğinize nasıl yansıdı?

Şuna inanıyorum ki dünyanın her hangi bir yerindeki sömürüye karşı ortaya çıkan duyarlılık, herkesi etkiler; tabii ki duyarlı bir insansanız. Müzisyen, çiftçi, avukat, telefon operatörü ya da her ne olursanız olun eğer duyarlı bir insansanız olup bitenler sizi de etkileyecektir. Elbette ki bir sanatçıysanız, sizin sanatınızı da etkileyecektir. Bir şairseniz, örneğin bunu yazmak istersiniz; bir yönetmenseniz olan biteni içeren bir film çekmek istersiniz ve eğer bir bestecisiyseniz, bir beste yapmak istersiniz. Ben güzel müzik yapmak istedim ve içimde armonik olarak ne varsa onu ortaya çıkardım. İçimde olan insani duyarlılığı ve yaratıcılığı...

Son birkaç yıl içerisinde ülkenizde de Seattle sonrasında artan kapitalizme ve sömürüye kaşı bir protesto hareketi var. Özellikle Irak’ın işgalinden sonra bu protesto daha da genişledi. Sizce genel olarak müzik ya da özel olarak cazın kendisi böyle bir döneme nasıl bir refleksle karşılık veriyor? Vermeli mi?

Olan bitenler cazdan çok daha büyük diye düşünüyorum. Caz, çok büyük bir dünya içinde çok küçük bir sanat biçimi. Eğer caz gibi bir kategoriye bakıyorsanız, endişe duyduklarımızla ilgili müzikal bakış açıcı söz konusu olduğunda bakmamız gereken esas şey nelerden esinlendiğimizdir, kategoriler değil. İnsanlık değerlerine ve yaratıcı değerlere karşı çok fazla yıkıcı olan bir devirde yaşıyoruz şu an. Düşünmemiz gerekenler, cazla ilgili her şeyden tamamen daha üst bir düzeyde. Bununla savaşmak için yollar bulmak zorundayız. Ayrıca olanlardan güç kazanmaya çalışan, yaşantıları salt açgözlülükten oluşan, askeri iktidara ihtiyaç duyan adamların peşinden gitmeye ve sığ değerlere tüm yaşamları boyunca kesin bir şekilde koşullanmış olan insanları eğitmenin de yollarını bulmalıyız. Tüm bunlar, cazın küçük dünyasından o kadar uzakta ki. Dick Cheney, Rumsfeld gibilerinin yaptıklarına dair cazı bir yerlere koymak anlamında bana sorduğunuzu kavramak benim için gerçekten zor; çünkü, hepimizin bildiği gibi, yaratıcı dünyayı yok etmek için yapabildikleri her şeyi yapan bu adamların bir çoğu cazın ne olduğunu bile bilmiyor.

Peki dünyanın gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tarihin özgül bir döneminden geçiyoruz ve dediğim gibi kültürü, değerleri yıkmak isteyen insanlar var. Ülkenizin de yer aldığı bu bölgede, her ne kadar güzelliğin kıymetini bilmek çok daha derinlikli olsa da ABD’nin kültür üzerindeki etkisi giderek artıyor ve ne yazık ki tahrip ediyor. Benim ilk dünyam Frank Sinatra ve Duke Ellington’dan kuruluydu. Ama şimdi ABD’deki popüler müzik Madonna ve benzerlerinden oluşuyor. Giderek, Hummer cip kullanılan, müzik diye yalnızca gürültünün dinlendiği bir topluma dönüşüyoruz şu anda. Bu toplum dünyayla ilgilenmiyor; güzel olanla, şiirle ilgilenmiyor. Sanatla ilgili yapacak hiçbir şeyleri yok. Konserlerimde dinleyicileri özellikle tebrik ediyorum çünkü tüm bu keşmekeşin içinde güzel müziği dinlemeye geliyorlar. Onlara çoğalmalarını umduğumu söylüyorum. Bazen dersler verdiğim Kaliforniya Sanat Enstitüsü’nde, öğrencilere ne kadar güzel ve ne kadar farklı olduklarını söylüyorum. Müziğinizi en az hayatınız kadar ciddiye alın, diyorum çünkü orada bulunarak hayatlarını riske atıyorlar. Çünkü en küçük talihsiz bir olay onları işe yaramaz bireylere çevirir böylesi bir toplumda.

(soL dergisi, Kasım 2003, sayı 205)