15 Kasım 2016 Salı

Itamar Borochov ve geride bırakılabilenlere ağıt


Ortada Ortadoğu diye bir yer kalmamışken biz yanık ezgilerini, ya da onların makyajlanmış hallerini, Brooklyn'li müzisyenlerin çıktığı jazz clublarda mı bulacağız? Buna kimin hakki vardı ki? İsim isim hayatını kaybeden insanların müziklerinden yeni bir ağıt piyasası oluşuyor (farkında mısın?) Bu bir isyan müziği değil, kavgacı bir müzik değil,toprağını geri isteyen bir müzik hiç değil. 

İbrahim Maalouf'u dinledim yolda. Ümmü Gülsüm'e adadığı albümü. Elbette ki öncelikle soyadı çekti, merak ettik, Semerkand'ı hatırladık da öyle dinledik, biliyorum. Ama acı vermeye başladı bu müzikler.

Tanıdık bir müzik evet, ailemiz gibi geliyor bize, beğeniyoruz, türkü tutturur gibi dolanıyor hatta dilimize. Ama bu müzikler sadece geride bırakılana, geride bırakabilenlerin yaktığı bir ağıt. O da en fazla. Geride bırakamayanlar, düşenler, Palmyra'nin arkeologu, onların hesabini sormuyor bu müzikler. İste o yüzden canımı acıtıyor artık dinlemek. Jazz da değil o yüzden. Ya da belki artık jazz da o değil. Hani hep denir ya bize yeni bir şarkı gerek diye. İşte o, o klişe bir cümle değil. 

Itamar Borochov | Boomerang | Laborie 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder