22 Ekim 2014 Çarşamba

Kısaca Küba...


Havana için birçok öneri yapılabilir ama zamanınız kısıtlı ise sadece klasik önerilerle yetinebilirsiniz. Yaşayan, canlı bir şehir Havana. Bu nedenle bol bol yürüyün. Hava sıcak olacaktır ama sokak aralarında mutlaka “ananas suyu, mango suyu” satanlar olur. Birkaç bardak içer serinlersiniz. Araba kiralarsanız geniş bir şehir turu da atabilirsiniz. Devlete ait Cubacar isimli bir araba kiralama şirketi var. Fiyatlar da araçlar da gayet uygun. Genişçe bir çevrede rahatça gezebilmek için en azından bir kaç gün için tercih edilebilir. Akaryakıt litre fiyatları da Türkiye ve Avrupa'ya göre oldukça düşük. Şehiriçi ve şehirler arası yollar iyi durumda. Tabii ki bir turla gidiyorsanız, bunların hiçbirine zaten gerek kalmaz.

Havana’nın her semti ayrı güzel ama şehri gezmeye genellikle önce önce eski Havana (Habana Vieja) olarak adlandırılan bölgeden başlanır. Havana'nın en turistik, en kozmopolitan bölgesidir. Turistik olduğu için dünyanın tüm turistik bölgelerindeki sıkıntılar orada da var. Israrcılık, gereksiz sırnaşmalar, küçük çaplı yankesicilikler vb. Ama güvenliğinizi alın ve gerisini de çok kafaya takmayın. 

Capitolio çok güzel. Zaten etkilenirsiniz. Merdivenlerde oturup etrafı izlersiniz. İçinde devasa bir heykel var. Kapıdan başınızı uzatıp mutlaka görmelisiniz. Hemen o bölgede Devrim Müzesi (Museo de la Revolucion) da yer alıyor. Zamanınız kısıtlı olabilir ama müzeler arasında en azından Devrim Müzesi'ni görmenizi tavsiye ederim. Tamamını gezmek birkaç saati alıyor ama ama daha kısa da tutulabilir. Yine aynı bölgede Gran Teatro de La Habana göz atmayı da atlamayın.

Capitolio'nun hemen karşısında daracık sokaklar var. Özellikle Obispo Sokağı’nda yürüyüp hem irili ufaklı Küba dükkanlarını gezebilir hem de Malecon’a çıkabilirsiniz. Malecon İzmir'in eski Kordonboyu’na benzeyen uzun bir cadde. Oldukça uzun olduğu için bir kısmını yürüyüp geri kalanını bir ara (ama mutlaka) araba, taksi ya da belediye otobüsü (evet, gayet güzel, klimalı belediye otobüsleri var ve oldukça ucuz) ile gezin derim. Neyse, Obispo sokağının sonunda ise birkaç meydan (plaza) var. Ben en çok Plaza de la Catedral'i sevdim. Meydan da oturup piña colada, daiquiri ya da cuba libre içmek hem dinlendirici hem de serinletici olur. Yeri değil belki ama bu tür envai yöresel içeceği bir de özellikle güneş batmak üzereyken Malecon üzerinde bulunan Hotel Nacional de Cuba’nın bahçesinde için. Hepsi güzel ama benim favorim piña colada.

Havana’nın klasiklerinden bir diğeri de Plaza de la Revolución yani Devrim Meydanı. Herhalde Küba'ya gidip de bu görkemli meydanda fotoğrafı olmayan yoktur. İçişleri Bakanlığı'nın dış duvarındaki görkemli Che rölyefi ile Jose Marti anıtı bu meydan bulunuyor. Eğer denk gelirse 1 Mayıs sabahı orada, o meydanda bulunmak ise ayrı bir öneme ve heyecana sahip. Onu da belirteyim.

Klasik olmayan ziyaret yerlerinden bir tanesi ise Hospital General Calixto García. Bir hastane… Yolunuz düşerse bir 15 dakika ayırıp uğrayın derim. Ve hemen yakınlarda bulunan Universidad de La Habana kampüsünden geçmek ve kampüs çıkışındaki merdivenlerinde oturmak da Küba'nın ve Havana'nın ayrı bir yönüyle tanışmak imkanı verecektir. Vakit olursa…

Yemek işi hem sorunsuz hem de sorunlu. Aslında fiyatlar çok uygun ama yerini bilmek gerekiyor. Turist halimizle uygun yeri bilmek ise biraz zor oluyor. Avenida 23 (23. Bulvar) paralelinde irili ufaklı bir çok yer var. Yenileri de mutlaka açılmıştır. Pirinç ve tavuk bize en uygun menü diyebilirim ama yeri gözünüz keserse hiç tereddütsüzüz deniz mahsullerini deneyin. Tabii ki ufak bir uyarı ile. Temiz bir yerde (neresi bilemiyorum) yemezseniz besin zehirlenmesi geçirme olasılığınız yüksek; çünkü balıklar Karayip florası taşıyor ve bizim buralardan oldukça farklı. olursunuz. Bu nedenle bulvarın oralarda hem farklı mekanları önce dolaşın hem de gerekirse bir kaç turiste de sorun. Güzel bir yemeğin ardından da Parque Coppelia’da sıraya girip parkla aynı adı taşıyan dondurma ve bisküviden alın.

Havana dışında ise Varadero’yu çok öveceklerdir. Açıkçası Antalya Lara Plajı, Belek gibi bir yer olduğunu söyleyebilirim. Kum, deniz ve oteller görmek istiyorsanız gidebilirsiniz ama bana sorarsanız değmez. Onun yerine, mutlaka Karayip Denizi'nde yüzeceğim diyorsanız Varadero yolu üstünde bir çok halk plajı var; denize doğru eğilmiş bir palmiye ağacının altından ılık sulara bırakın kendinizi ve denizin içinde elinde romuyla yüzen bir Kübalı görürseniz de şaşırmayın.

Ama yine de tüm bu deniz sefasına ayıracağınız zamanı Havana’nın batısında yer alan Viñales’e ayırın derim. Mutlaka ama mutlaka. Hani elimde olsa her şeyden vazgeçer, gider orada kolektif bir çiftlikte çalışırdım. Doğası ve insanıyla müstesna bir yer. Hatta mümkünse Viñales vadisine hakim bir tepede yer alan Hotel Los Jazmines’de bir gece kalın. Belki tuhaf gelecektir ama çok güzel tavuk çorbası yaparlar. Ayrıca nefis bir manzarası ve harika bir havuzu vardır. Vinales içinde ise çok güzel ev-restoranlar var. Lezzetli, temiz ve çok misafirperver. Viñales'e gitmek de (ki her virajda karşınıza çıkacak doğa büyüleyicidir) orada bir süre kalmak da Küba'da (ve hatta şu hayatta) yapabileceğiniz en güzel şeylerden birisi olacaktır.

Havana dışında bence gidilecek bir yer daha var: Trinidad. Mutlaka derim ama gidebilirseniz diyeyim. Zamanın kısıtlı olması nedeniyle. Havana’nın doğusunda yer alan Trinidad 100, hatta bir kaç yüzyıl öncesinden kalmış birkaç günü yaşayabileceğiniz bir yer. Küba'da her şehirde ve hemen her mahallede müzik dinleyebileceğiniz yüzlerce yer bulabilirsiniz ama ben derim ki Küba’da müzik Trinidad’da Casa de la Músíca’da dinlenir. Hatta sadece dinlemekle kalamazsınız, dans edersiniz, yaşarsınız.

Bir de, bir de, bir de... Zaman olsa Trinidad’ın hemen kuzey batısında yer alan Topes de Collantes’e uğrayabilseniz. Tropikal iklimin içinde Akdeniz, Ege havası almak için. Dağın tepesinde yer alan bu küçük kasaba yemyeşil ormanları ve şelaleleriyle ayrı bir güzellik. Yolu da çok keyifli. Dönüşte de Che’nin anıt mezarını ziyaret etmek üzere Santa Clara’ya uğrayabilirsiniz.

Unutmadan bir de meyvelerin keyfini çıkarın. İster tezgahta, ister deniz kıyısında, ister restoranlarda isterseniz de pazarda. Denk gelirse bir Küba pazarı da gezin derim çünkü ürün çeşidi çok fazla olmamakla birlikte tropikal ürünleri görmek hakikaten başka bir gezegene gitmek gibi oluyor. Ayrıca tüm meyveleri pazarlarda çok uygun fiyata bulmak mümkün. Tadı oldukça yabancı, garip, tuhaf olanlar da var (Fruita Bomba gibi) ama bir de tadını hiç unutamayacaklarınız da var. Özellikle Mamey Sapote unutulmaz bir tat. Meyvenin içinde yemeye hazır kabak tatlısı çıktığını düşünün. Aynen öyle bir tat. Bir de tabii ki kızartmalık muz var! Mutlaka denersiniz zaten.

İşte, Küba denilince bir çırpıda aklıma gelenler çok kısaca böyle. Turla gidiyorsanız tur programına göre bunları yapmak zor olabilir ama kendiniz gidiyorsanız, araba kiralayın ve gezin derim.

Bir de Küba’da iki farklı para olduğunu, her ikisini de kullanabileceğinizi unutmayın. Ama 1 turist pesosu (convertible peso) 1 euro ederken normal peso bunun 25’te biri falan. Her turistik yer gibi sizi kazıklamaya çalışacaklardır, olsun! Kazıklanın ama insanlıktan çıkmalarına da izin vermeyin. Çünkü Küba’nın çoğunluğu, turist olarak gördüğümüz/karşılaştığımız insanlardan farklı.

İnsan kalabilmiş bir toplum Küba. Bizim gibi, dünyanın çoğu yeri gibi değiller. Bu nedenle el altından size puro, rom falan satmaya çalışacak olanlar mutlaka çıkacaktır, ama kabul etmeyin. Parasını verin, devlet işletmelerinden alın. Oradaki insancıl kalmakta ısrar eden düzeni bozmayın. Evet, devlet işletmelerinde rom, puro falan daha pahalı olabilir ama bence Küba’ya giden her turistin Küba’ya karşı, o topluma karşı, o toplumun ahlakına saygı duyma sorumluluğu var.

İşte böyle.

Benden de çok selamlar söyleyin o güzel ülkeye, o güzel sokaklara…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder