16 Ekim 2012 Salı

Afili Yönetmenlerin Ekran Hayaletiyle Raksı

İnce bir hiciv var. Başarılı bir senaryo, iyi bir sinema dili var. Oyunculuklar pek aksamıyor. Kamera, görüntü, teknoloji desen o da var. O zaman sorun nerede?

Sanırım her yönetmen az ya da çok televizyon seyircisine hitap etmek zorunda. Bunun dışına çıkabilenler o kadar az ki. Tabii ki bu televizyon seyircisinin de hayali olduğunu hatırlamak gerekiyor. Bu hayali seyircinin hayali beğenilerine seslenmek, ucundan az da olsa dokunmak, gıdıklamak gerektiği için de ortalamayı yakalamak, vasatta kalmak kaçınılmaz oluyor.

Yakın zamanda "Nar" ile "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi" filmlerini izledim. İkisi de geçtiğimiz yıl festivallerde ortalığın karışmasına, ödül aldıkları ya da alamadıkları için festival jürilerinin sorgulanmasına yol açmışlardı. Ödül almadıklarında ana akım eleştirmenler tarafından göz ardı edildikleri dile getirilmişti. Ödül aldıklarında ise aynı dönemde çekilen filmlere göre ülke sinemasının ana eğilimlerine uymamalarına rağmen jüri tarafından fazla gözetildikleri tartışılmıştı.

Kendi adıma Onur Ünlü'nün yere göğe sığdırılamayan her filminde hayal kırıklığı ve şaşkınlıktan başka bir şey bulamamışımdır. Celal Tan familyası da bu anlamda farklı olmadı. Ama günümüz Ümit Ünal'ının gençliğindeki filmlere göre televizyon seyircisinin beklentilerine daha fazla yer açtığını görmek başka türlü bir hayal kırıklığı yarattı.

İki filmin de senaryo açısından bir sorunu yok. Hatta alttan alta, inceden inceye yetkinlikle işledikleri okkalı bir sinizm eleştirisi de var. Günümüzün gündelik hallerine iyice yerleşen toplumsal ikiyüzlülüğü hiç de çaktırmadan topun ağzına da koyuyorlar. Onur Ünlü, Tan ailesinin trajikomik hikayesi üzerinden kentli, laik, ulusalcı orta sınıfları ve dine mesafeli gibi duran bu kesimlerin el altında tutuverdikleri sıkışmış diniliğe, ilgili sembollere tatlı tatlı giydirmiş. Oyunculuklar pek de aksamıyor. Gerçi Ümit Ünal'ın filmini kurtaran Serra Yılmaz ve onun her zamanki oyunculuğu olmuş ama filmler bir şekilde idare de etmişler. Kamera, görüntü, teknoloji desen o da var. O zaman sorun nerede? Ruh yok, ruh. Plastiklik var, cesaret yok. Yüksekten atıp tutmanın hemen dibinde ortalamadan kopamama var. Dönüp dolaşıp yine de prodüksiyonu sağlama alma arayışı var.

Peki kimdir bu hayali televizyon izleyicisi? Bu kadar belirleyici olan, en alternatif, aykırı kişileri bile etkisine alan beğenileri nelerdir? Kestirim bir yanıtı yok bu hayaletin Keza kimi zaman bu hayalet güzel işler de kotarıyor ama ortalaması vasat. Popüler kültür ve beğeniler her zaman kötü olmak zorunda değil ama çoğu zaman ihtiyatla yaklaşılması gereken değerler toplamı. Örneğin Onur Ünlü filmini "Devletin önerdiği ortalama aile yapısının karanlık yanları, ailenin içine düştüğü pespaye durum ve aile fikrinin zorlayıcılığı, inandırıcılıktan uzak olmasıyla ilgili bir film bu" diye parlatırken filmin dağıtım/pazarlama şirketi tam da filmin eleştirdiği aile teşkilatına alternatifmiş gibi öne çıkan günümüz orta sınıf ailesinin marketing alışkanlıklarına sesleniyor. Filmin afişinde yer alan her ayrıntı bu yeni ailenin değerlerine hitap ediyor. Böyle olunca da yönetmenin parlak eleştirel fikri daha afişte yıpranıyor. Ve tabii ki filmin içinde de "Celal Tan ve ailesi, plastik bir dekorun içinde gezinen, kara film ve salon komedisi arasında gidip gelen bir filmin karakterleri" olabiliyorlar.* Hepsi o kadar. Daha fazlası yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder