12 Nisan 2020 Pazar

Alışmakla şok olmak arasında bir yer değil, başka bir yer


Rüya gibi. Kabus gibi. Sürreel bir film gibi. Evet öyle, ama...

Ama bize gereken alışmakla, şaşırıp kalmak arasında bir yer değil. Başka bir yer, başka bir bakış. Başka bir anlayış. Hatta anlayış falan da değil, basbayağı başka bir mücadele. Bize gereken bu. Ama işi yokuşa sürüyoruz, o ayrı!

İnsan, kendisinin ve çevresinin olan bitene uyum sağlama, adapte olma ve kabullenme yeteneğine şaşırıyor. Hani ışık hızıyla her şey geride kalıyor gibi. Bir ay önce neredeydik, şimdi nerelerdeyiz? Korktuğumuz yere doğru gittikçe korktuğumuz yeri de, korktuğumuz yere doğru gittiğimizi de unutuyoruz. Ve sonra önümüzde yeni bir yer beliriyor ve hafızası olmayan bebekler gibi sevinerek o yeni yere doğru yuvarlanıyoruz.

Halimiz öyle olunca düşünmeden edemiyorum, şu büyük psikiyatrist, Elisabeth Kübler-Ross, kayıp ve yasın kuramcısı, yoksa haklı mı diye? Ne kadar da “evrensel” bir teori atmış ortaya! Bu kadar mı tıkır tıkır işler bir kuram, her koşulda ve her ortamda! Yuh! İnsan davranışına dair çağlar, yıllar ve yollar boyunca geçerli, böyle kaç teori vardır ki? Haklı mı ki acaba?

Mesela şok evresini geride bırakıp inkâr evresine mi geçiyoruz? Her şey böyle açıklanabilir mi? Mesela Cuma gecesi yaşanan panik!? Evrensel ve zamandışı bir kuram ile açıklanabilir mi? Yas kuramı ile. Mesela yas, bin yıl önce de böyle miydi? Olan biteni bir kaç günde kabullendiğimize göre öyle olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan.

Ama, cık! Değil!

Bir ay önce o ilk kişinin hastalanmasıyla toplumca hastalar olmuştuk. Endişeler sarmıştı bizi. Telaş ve evham. Ama şimdi binler hastalanıyor, biz sessiz, sakin bekliyoruz.

Neyi?

Onbinlerin hastalanmasını. Ve sonra da ona uyum sağlamayı. İşte bunları bekliyoruz.

Kötü mü?

Denge psikolojisine göre hayır! Sağlıklı bir şey bu. Yani uyum göstermek, yasın basamakları boyunca ilerlemek. Bunlar sağlıklı şeyler. Yemek yemek, uyumak, tuvalete gitmek, sevişmek gibi. Fizyolojik. Düzen sağlıksız ama tepkilerimiz sağlıklı!

Biliyorum, “yas tutmayı, kaybın ardından hayatta kalmayı, zihinsel enerjinin derlenip toparlanmasını zorlaştıran koşullar var” diyecek olanlar var. Belki Elisabeth Kübler-Ross da öyle derdi. Belki de bambaşka bir şey. Ama yas tutmanın nasıl sağlıklısı varsa patolojik yas diye bir şey de var. Yani hastalıklı yas. Kaybedilene çok bağlı, hatta bağımlı olununca ortaya çıkıyor, görülüyor.

Bu düzene ne kadar bağlı ve bağımlıyız ki? Çöktükçe, lime lime döküldükçe dertleniyoruz, endişeleniyoruz. Yenisini kurmaya hacetimiz mi yok? Halimiz öyle mi? Deli sorular! Soruyorum işte...

Ama ben yine de, esas olarak, uyum sağlama hızımıza şaşırıyorum. Büyüleyici bir yanı da var bunun ama esas etkisi sanki şuradan geliyor: belirgin bir unutmayı da içeriyor bu hız. “Geçen haftaki vaka sayısı kaçtı? Kaç olmaması için dua ediyorduk? E, şimdi kaç?” halleri, bir bakıyorsunuz buharlaşıvermiş. Unutma tam da bunları içeriyor. Kabullenmeyi ve geri dönüp bakmamayı. Tüm psikolojik sınırlar aşılırken sürekli yeni sınırlar/sayılar beliriyor uzakta ve de ufukta!

Sayılar. Sayılar. Sayılar. Her taraf sayı dolu ve çok belli; daha bunlar, akşamları önümüze düşenler, bir şey değil! Dahası var. Bir kaç güne kapımızı çalacak.

O zaman ne yapacağız?

Tarihe bakıyorum. İnsanlığı zorlayan çok zamanlar olmuş. Bizim gibi insanları, işte bildiğimiz sıradan, öyle süper güçlerle falan donatılmamış, sıradan insanları çok sınamış şu tarih. Ve geleceği, alışmakla dumur olmak arasında kalmayanlar kurmuş. Kaybedecek bir şeyi olmayanlar.

Ve onlar, boşlukta, öyle kendiliğinden oluşuvermezler; hayat ve tarih sınar onları. Hayat ve tarih biçimlendirir onları. Tıpkı Elisabeth Kübler-Ross’un söylediği gibi: “Bildiğimiz, tanıdığımız en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış ve diplerden kendi çıkış yollarını bulmuş olan insanlardır. Bu insanlar, onları yaşama karşı şefkat, nezaket ve derin sevgi ile dolduran bir takdir, duyarlılık ve anlayışa sahiptir. Güzel insanlar, öylece ortaya çıkmazlar, onlar [tüm bunların içinde] oluşurlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder