17 Temmuz 2017 Pazartesi

Psikopolitiğin travması ya da yatıştırmanın çeşitli yoları

Türkiye'de ve dünyada yaşananların görünürlüğü, paylaşılabilirliği artınca travma da politik psikolojide çok kullanılan güncel kavramlardan bir tanesi haline geldi. Hem de ne olduğu çok da tartışılmadan. Kişilerden topluma insnaların zihin hallerini, oan bitenden etkilenme biçimlerini anlatmak için sarsıcı bir kelime olarak kullanıma giriverdi. İlk balışta bir sorun görünmeyebilir; etkilenmenin de bir dili oluşuyor nasıl olsa zaman içinde. Ama yine de, tam da o dil oluşurken sormak gerekiyor: Nedir travma

Öngörülmedik biçimde gerçekleşen ya da kontrol duygusunu sarsan olay mıdır? Olabilir. Psikiyatri ve psikolojide bir çok başvuru kitabı travmayı az çok bu çerçevede tanımlıyor. Güzel. Ama bu bakış açısı karşılıklı bir ilişkiyi yok saymıyor mu? Kişiyi pasif bir etkilenen durumunda değerlendirmiyor mu?

Yoksa travma dediğimiz şu olmasın: modern toplum "sıradan kişiye" öngörülmedik/kontrol duygusunu sarsacak olayların "onun" başına gelmeyeceğini vaadeder. Yani "sıradan kişi" yırtmış kişidir. Onun başına "öyle şeyler" gelmeyeceğinin bilgisiyle yaşar. Hâlbuki "öyle şeyler" bir yerlerde sürekli olur ve başkalarının başına gelir. 

Modern toplum, kapitalizm kişilere "ben yırttım" duygusu yaşatır. Beklenmedik olan olayın kendisi değil, bu yırtma halinin kesintiye uğramasıdır. Yoksa her gün bir yerlerde başka "sıradan insanlar" kaza geçirir, "sıradan kadınlar" tecavüze uğrar, sıradan insanların şehirlerinde bombalar patlar ve tepelerinde jetler uçar. 

Travmatik olan kurulu düzenin vaadinin sekteye uğramasıdır. Bu vaadin ihlalinin dehşetini ve bizleri de içine sürüklediği baştan çıkarıcı konforu tam tersinde örneğin Irak'taki, Filistin'deki "sıradan insan"da bulabiliriz. "Oralarda" kurulu düzenin böylesi vaadi yoktur ve "sıradan insanın" da bu vaad ile sözleşmesi yoktur. Çünkü "yırtmak" yoktur. 

İşte günümüzün hızla kabul gören travma psikolojisi/psikiyatrisi bu sözleşmeyi görmüyor. Daha doğrusu üstünü de örtüyor. Sanırım mesele de burada. Buradan, tam da bu örtüden bakmak daha açıklayıcı. Toplumsal olaylar ve durumlarla ilgili psikopolitikteki kolay okur ve yazar ise bunun tam tersini yapıyor: "yırtma" meselesinin sekteye uğramasını onarmaya çalışıyor. 

Hâlbuki sekteye uğramalı. Yırtma halinin kendisi, sözleşmenin kendisi sarsılmalı. Çünkü kapitalizmde yırtmak yok. Vaad ve anlaşma/kabul var. Biz ise herkesi, "sıradan insanı" da bu vaad ile olan anlaşmasını iptal etmeye çağırıyoruz. Solda genel kabul gören psikopolitik ise tam tersini yapıyor: Böyle bakarsak örneğin "devrimci bir kalkışma" sıradan insan için en büyük travma olabilir.

Ancak "travma psikiyatrisinin" bu kadar tutması da dikkate değer. Hem de siyasi bir yanıt, çözüm derdiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder