25 Haziran 2008 Çarşamba

Herkese göre, bir başka Küba

Son aylarda Küba'yla ilgili haberler daha bir dikkatle dinleniyor. Çünkü değişim çığlıkları atan yayınlar kendilerine malzeme bulmakta zorlanmıyor. Malzeme bolluğunun içinde alt metin olarak, reel sosyalizmi çözen muz ve çikolata gibi Küba sosyalizmini de cep telefonunun çözeceği anlatılıyor. Herkesin aklında belki de aynı soru dolaşıyor: Sosyalizm, son kalesini de mi kaybedecek? Ya da dünyanın gidişatına direnen bu küçük ülke, bu kaçınılmaz gidişata ne zaman teslim olacak? Sorular ve yanıtlar çoğaldıkça herkes kendisine uygun bir Küba bulabiliyor. Ama en çok çözülmekte olan bir Küba kabul görüyor. Haber ajansları bu aralar sıkı çalışıyor! Sonu gelmeyecek bir oyun gibi, her sosyalist kalkışma için bir Stalin yaratılmaya çalışıyor. Ne de olsa Stalin'den, Fidel'den, Chavez'den bir Stalin hayaleti yaratmak, haber ajanslarının soğuk savaş yıllarında ustalaştığı bir yetenek.


Eşitlik ve özgürlük isteyen herkesin hayalini hayatının bir kesitinde sosyalist bir ülkeyi görmek süsler. Umutlarının karşılığını bulacaktır sanki. Ancak beklentiler büyüdükçe küçülür gerçek. Çünkü söz konusu olan her gün yeniden ve yeniden üretilmesi gereken zorlu ve keyifli bir mücadeledir. Yine de beklentiler gerçeği görmede belirleyicidir. Örneğin gittiği her ülke Nazım Hikmet'e yeni şiirler yazdırıken Walter Benjamin Moskova'da aradığının karşılığını bulamamıştır, beklentileri sanki hiçbir zaman bulunmayacak yitik bir ülke gibidir, bir ütopya. Zaten "Moskova buz gibidir ve kaldırımlarda yürümek bile bir ıstırap" vercidir. Sanki Berlin güllük gülistanlık! Biz de en mutlu günümüzü geride bıraktığımız gibi dünyanın öbür ucuna gidip olan biteni yerinde görmeyi tercih ettik. Daha uzun süre kendinden bahsettirecek olan sosyalist Küba'yı, on yıllardır ABD'nin burnunun dibinde direnen Küba'yı 13-29 Mayıs arasında içeriden görmeye çalıştık.



Dost sohbetlerinde kısık sesle dillendirilen "Fidelden sonra..." kötümserlikleri aslında bir temkinkarlığı, çekimserliği, korkuyu taşıyor içinde. Bir kez daha kaybeden olma kaygısının ifadesi gibi Fidel'den sonra Küba'ya ne olcağı sorusu. Devrim yarım yüzyılı tamamladıktan sonra Küba'nın kendisine başka bir rota çizeceği dillendiriliyor. Ama diğer yandan da Küba birçok kez zorlu günler geçirmiş bir ülke, devrim öncesinde ve devrim sonrasında. Küba birçok kez şenlikli günler de geçirmiş bir ülke, devrim öncesinde ve devrim sonrasında. Direnmek, kafa tutmak, açık kapı yaşamak, paylaşmak, vazgeçmemek toprağına yerleşmiş.


Ancak aynı zamanda reel sosyalizmin çözülüşünden sonra ambargo altında ezilmiş bir ülke Küba. Dünyanın başka hangi toplumu şiddetli bir kuşatmayla başa çıkabilirdi ki? Hem de toplumun geniş bir kesiminin katılımıyla, hem de günler ve günler boyu aç kalarak. Bencillik ve köşe dönmecilik gibi çağdaş değerler ortalığı kapladığında Küba'da dayanışma, özveri, insan sevgisi gibi arkaik değerler vardı. Tüm dünya 90larda liberalizmin keyfini çıkarıp marketlerde satışa sunulan yeni küçük nesnelerin tadını çıkarırken Küba kendisine başka bir çıkış yolu arıyordu. Bu çıkış yolu için bulunan en kestirme yol turizm olmuş. Ancak turizm Küba ekonomisinin nefes almasını sağlarken içinde sakladıklarını da beraberinde getşirmemezlik yapmamış.


Barcelona'da kenar semtlerde duvarları kaplayan "Tourist, you are the terrorist!" özlü sözünde olduğu gibi turizm değdiği toprağı çürütüyor. Kendisi için düzenlemeye başlıyor o mekandaki hayatı; mevsimler turizm sezonuna göre geliyor ve geçiyor ya da fiyatlar turistin cebine göre ayarlanıyor. Turizm turistin isteklerini tatmin edebilme sektörüdür. Çünkü turist bulduğunu değil umduğunu ister. Küba da bu çürümeden payını almış elbette ki! Dilenciler, kara borsacılar, kaçakçılar, pazarlamacılar, dolandırıcılar, müşteri bekleyen kızlar ve oğlanlar görmek zor değil. Gözlerini, akıllarını sadece bu çürümeye ayarlayan yabancılar için "Bu iş bitmiş!" bile dedirtebilir çürüme. Ama Küba tek bir görüntü sunmuyor ya da herkesin Küba'sı kendine göre. Örneğin Hadi Uluengin daha havaalanından başlayarak kendisi gibi bir Küba görmeyi tercih edebilir. Yakışır.


Herşey bir yana Türkiye'den Küba'ya gideceklerin ayrı bir şansı var. İki kitap nedeniyle! Birincisi biraz eskidi bile. Evren Madran'ın on yıl önce yayınlanan kitabı "Küba Sokakları" turist olma halinin tuzaklarına karşı uyaran bir çok bilgi, görgü ve uyarıyla dolu. Kitap her karesinde kamerasını farklı bir sokağa, farklı bir yüze, farklı bir düşünceye çeviren bir film gibi. Bu nedenle kurmacanın çerçeveyi bozmadığı bir belgesel olarak da okunabilir. "Babası gerilla tarafından öldürüldüğü günden beri sosyalizme düşman kesilmiş Alfredo; devrimden yana mı, ona karşı mı olduğuna bir türlü karar veremeyen Hayme; komünist partinin 31 yıllık üyesi Arufe; isim babası Lenin'den nefret eden Vladimir; kafasına esince işi gücü bırakıp dans edip şarkı söyleyerek insanları güldüren Kindelan; 'Fidel Kosova'ya asker gönderse en önde ben giderim' diyen Eugenio; patronunu devlete şikayet etmekten korkan Sonia; 'Fidel'in hayatı yalan' diyen genç işadamı Alfred; şarkısına karşı altın sunduklarında papatyalarla cevap veren karıncıların ozanı Alejandro; külkedisi Arlen, hiçbir şeyden korkusu olmayan neşeli ihtiyarlar, Küba'ya yerleşip Kübalılaşan yabancılar, gayretkeş otobüs şoförleri, cevval satıcılar, tuttuğunu koparan turist avcıları, polisle köşe kapmaca oynayan fahişeler ve diğerleri" arasında gezinen bir belgesel...


Bir diğer kitap ise çok daha yakın tarihli: Küba Sarı Sıcak Bir Pencere. Cüneyt Göksu ve Serpil Yılmaz, farklı zamanlarda yaptıkları iki Küba yolculuğunun deneyimlerini biraraya getirmişler. Herkesin sadece kimlik kartını göstererek yararlandığı klinikleri, duvarlarını dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin süslediği sahafları, tüm eğitim masraflarının toplumun ortak ödentileriyle karşılandığı okulları, her köşeden farklı bir ezginin başını uzattığı sokakları, puroların sarıldığı fabrikaları gezerken 1 Mayıs'a ve Latin Amerika birliğinin kurulmasına öncülük eden ALBA toplantısına katılmışlar. Kitapta kendi beklentilerini kıran anları, küçük çıkar peşinde koşan küçkük insanları ve Küba'nın zorluklarını örtmemişler. İçeriden ve yaşadıkları gibi yansıtmaya çalışmışlar. Diğer yandan kitap Küba'da geziye çıkanlar için de klimalı otobüslerde üşümemek için uçakta dağıtılan battaniyenin ödünç alınması gibi çok yararlı bilgilerle dolu. Gezdiği bir ülkeyi arkadaşına anlatan bir kişinin diliyle yazılmış sayfalar arasında soluklanmak istediğinizde arkadaşınızdan devrimin öyküsünü, Che'nin hayat hikayesini, ABD'de tutsak edilen Kübalı 5 kahramanı, Küba'ya yönelik saldırılardan sorumlu olan ve hala ABD'de korunan Luis Posada Carriles'in faaliyetlerini, ülke ekonomisinde derin yaralar açan ABD ambargosunu dinleyebilirsiniz.


Küba'da küçük meta üretiminin ve bu üretime dayalı pazarın önemli bir sorun olduğu bir gerçek. Bu gerçeği en başta toplum, devlet organları ve Küba Komünist Partisi biliyor. Mercado Negro yani karaborsa dedikleri kayıt dışı ekonominin topluma yaydığı düşünce ve davranış biçimleri hemen her kesim tarafından konuşuluyor. Örneğin gazetelerde kaldırımlara park edilmiş araçlarla ilgili bir yazı görmek hem şaşırtıcı olabiliyor hem de küçük ayrıntıların bile ne kadar çok önemsendiğini gösteriyor. Her hafta cuma günleri Komünist Partisi'nin günlük yayın organı olan Granma gazetesinde sistemin boşluklarını eleştiren okuyucu mektuplarına yer veriliyor. Küba'da yakınmalara özel önem verilip çözüm için olanaklar seferber edilirken Türkiye'de her gün bir tersane işçisi ölüyor.


Ama çürümeyle birleşen bir küçük meta üretimi sektörünün neler yapabileceğini reel sosyalizmin çözülüşünden hatırlamak gerekiyor. Küba'nın son elli yıl içinde geçirdiği tarihsel dönemeçler ülkede farklı değer yapılarına sahip dört ayrı kuşağın oluşmasına neden olmuş. Batista döneminin felaketini bilenler, devrim yapıp devrimi tüm ülkede örgütlü kılanlar, devrimin sağladığı zengin olanaklarla yetişenler ve reel sozyalizmin çözülüşüyle ortaya çıkan yoksunlukla büyüyenler. Özellikle 1990 sonrasında dünyaya gelenler için sosyalizm birçok olanağın kısıtlı olmasıyla eşdeğer gibi. 90lı yıllarda Küba'daki olanakların kısıtlılığıyla ilgili olarak adı Küba'daki olanakların sınırlı olmasına göndermede bulunan "Çilek ve Çikolota" filmi hatırlanabilir. Kübalılar için vazgeçilmez bir damak tadı olan dondurmanın artık her çeşidiyle yapılabiliyor. Çünkü Küba artık yalnız değil; Venezuella ve Bolivya var hemen yanı başında. Uzaklardan ise Çin'in otobüsleri, elektronik eşyaları, gündelik kllanım eşyaları geliyor. Örneğin Havana'da belediye otobüslerine binmek hala biraz sıkışık olmakla beraber İstanbul, Ankara ya da İzmir'den daha kolay artık. Cep telefonu konusu ise büyük basının çarpıtmalarıyla dolu. Çünkü Küba'da cep telefonu hiçbir zaman yasak olmamış. Kanada'dan sağlanan hattın yetersiz olduğu günler gerde kaldıktan sonra Venezuella üzerinden daha kalieli bir iletişime olanak sağlayan yeni hatla birlikte cep telefonu kullanımı arttırılmış. Ancak yurtdışından alınan her ürün gibi cep telefonunun da kollektif Küba ekonomisine yük getirmekte. Ancak bu kolektif işleyişi ne basının ne de Avrupa'nın, Türkiye'nin orta sınıflarının anlaması beklenebilir. Küba'nın farkı eşitliği korumaya çalışmasında.


Küba'nın en çok ilgi çeken bir diğer yönü ise uçsuz bucaksız müziği. Küba müziğini Karayip, Afrika ritmlerinin İspanya üzerinden Avrupa enstrümanlarıyla buluşması ortaya çıkarmış. Uzak yolculukların, aileleri bölen göçlerin, gazino masalarının, kavuran güneşin altında çalışılan tarlaların yüzyıllık sesini Kübalılar şarkılarına işlemişler. Devrim ise Küba müziğine yeni bir canlılık katmış: Nueva Trova, yani Yeni Türkü akımı ortaya çıkmış. Geleneksel halk müziği devrimin ortaya çıkardığı yeni düşüncelerle, haklı bir guru yaşayan yeni bir toplumun sözleriyle birleşmiş. Pablo Milanes, Silvio Rodriguez gibi müzisyenler ellerinde gitarlarıyla kimi zaman Che'yi anlatmışlar, kimi zaman içlerinde dalgalanan denizi. Özellikle Silvio Rodriguez'in tarzı ABD'de ve Avrupa'da aynı dönemlerde ortaya çıkan şair-ozanların tarzına çok benzemekte. Halen milletvekili olan Rodriguez ilgi çekici şairliği ve ezgileriyle yakın bir ilgiyi hakediyor. Son yıllarda ise daha farklı değerlere sahip olan genç kuşak farklı bir müzik akımının peşinde koşmaya başlamış. Karayiplerden tüm Latin Amerika'ya yayılan ve güçlü bas ritmlere, yeni türküye göre daha gelip geçer işleri dert edinen sözlere sahip olan Reggaetone yeni kuşağın gözde müziği konumunda. Güçlü bir dışavuruma olanak tanıyan ve İspanyolca rap yapmaya olanak tanıyan yapısıyla Reggaetone huzursuz gençlerin bireysel dünyalarını yansıtmaları için ses oluvermiş. Turistlerin Küba'da güzel müziği blabilmesi ise bir ön araştırmayı ya da arkadaşlardan edinilecek yardımı gerektiriyor. Çünkü turistler için yapılan müzik hemen hemen heryerde aynı standart repertuardan oluşuyor. Ancak bu standart repertuar bile dünyanın başka bir yerinde az bulunur cinsten. Parklarda, restoran önlerinde kontrbasın eşlik etmediği ya da trompetin alıp başını gitmediği bir grup görmek imkansız. Bu nedenle son yıllarda Küba müzikseverlere bir tek Bueno Vista Social Club'la tanıştırmakla yetinmedi iki yetenekli caz piyanistini de sundu. Charlie Haden'a birçok albümde eşlik ettikten sonra solo çalışmalara ağırlık veren Gonzalo Rubalcaba ve İbrahim Ferrer'in son zamanlarına eşlik eden, daha sonra ise Zamazu isimli olağanüstü albümünü yayınlayan Roberto Fonseca.


Aslında sanatın her alanını (resim, heykel, dans, tiyatro) Küba'da çok zengin olanaklara sahip. 17 Mayıs'ta Dünya Homofobi Günü'nde 170 yıllık Büyük Tiyatroda izlediğimiz homofobi karşıtı dans gösterisi çok etkileyiciydi. İki bölümden oluşan gösterinin ilk bölümünde erkek eşcinselliğinin günümüz toplumunda karşılaştığı engeller anlatılırken ikinci bölüm ise eşcinsel bir erkeğin iç dünyasına bakıyordu. Topluluk sürekli turnede olduğu için Havana Tiyatro Festivali'ne denk gelmek ve gösteriyi izlemek bulunmaz bir şans oldu. Bizim atladığımız ama Havana'da atlanmaması gereken bir diğer ayrıntı ise John Lennon'la ilgili. Çünkü Working Class Hero'nun ozanı Havana'nın orta yerindeki bir banka kurulmuş hala kardeşlik düşleri kuruyor.



Kübalı devrimcilerin ülkelerini geliştirmek için herkesten daha çok uyanık olmaları, daha çok istekli olmaları gerekiyor. Çünkü sosyalizm zor kurulan ama koruması da bir o kadar zor olan bir sistem. Bunu da şu dünya üzerinde Kübalılardan daha iyi bilecek bir toplum bulunmamaktadır. Bu nedenle bir kez daha Cuba Si!


Küba üzerine diğer yazılar: [Rüzgara Karşı Koşmak: Küba'da Spor] [Küba'da Psikiyatri Hizmetleri]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder