21 Kasım 2016 Pazartesi
Belki
Bir pazar sabahı. Gökyüzünde sevecen bir güneş. Çocuklar koşuyor palamutların altında, gülüşerek ve ara ara çığlıklar atarak. Hayat huzur dolu gibi. Oturduğumuz mekanda çalışan gençler hızlı adımlarla yetişmeye çalışıyorlar o huzur dolu hayata. Sonra bir fırsat oluyor. İçlerinden biri bir şarkı açıyor, kısık sesle. Tanıdık bir ezgi. Kürtçe. Daha doğrusu Zazaca. Kalkıp yanına gidiyorum. Yüzü sertleşiyor. Çekiniyor. "Açsana sesini" diyorum. Kısa bir tereddütten sonra bir rahatlık yayılıyor ifadesine. Hatta hafifçe gülümsüyor. Açıyoruz sesini. Bir daha dinliyoruz. Bir daha... Uzaklara dalıyorum. "Sevdin mi abi?" diye soruyor. "Çok." diyorum. "Uzak düştüğüm bir yakınlık gibi." diye ekliyorum. Meraklanıyor. O kadarcık zamanda bir tanışıklık olmuş aramızda, "Nasıl ki?" diye soruyor hemen. "Portekiz'de saudade derler. Bizdeki hasret gibidir. Kavuşulamayacak bir ayrılık...." Gölgeleniyor yüzü. "Umarım yaşamazsın." diyorum. Yeni bir grup geliyor, şarkı biterken. Masalara geçiyor insanlar. Bir koku da geçiyor onlarla, yaseminli, narin. Hafif bir esinti oluyor. Bana, yüzüme bakıyor çocuk. "Kürtçe'de xeribî derler. Belki uyar abi" diyor. "Belki" diyorum. Belki.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder