Sanırım O'nu yakından tanıyan kimse yoktu. Hakkında bildiklerimiz söylentilerden ibaretti, o da bir elin parmakları kadardı. Bir söylentiye göre gençliğinde uzun yıllar kitapçılık yapmıştı. Eski kitap alıp satmış ve kazandığı parayı o zaman da şaraba ve kitaba yatırmıştı. Ve yine aynı söylentiye göre bir zaman sonra aniden her şeyi bırakıp gitmişti. Güneyde bir koyda derme çatma bir kulübeye sığınmıştı. İnsanlardan uzak epey bir zaman geçirmişti o koyda. Öyle apansız, kitaplarını, hayatını bırakıp gitmesine dair de yine muhtelif rivayetler varmış o zamanlar. Bir tanesine göre bir hayale kapılmış; aşık olmuş diyelim. Hayalin peşine düşmüş ya da kaçmış o hayalden. Kimisi bunu çok kitap okumaya, çoğunluk ise şaraba bağlamış. Bir diğerine göre ise her hangi bir ilişki içinde olmaktan, örneğin kitaplar hakkında konuşmaktan - ki en çok neşelendiği anlar kitaplar hakkında konuşulduğu zamanlar, anlarmış - sıkılmış. Konuşmaktan, dinlemekten, selam verilmesinden, halinin sorulmasından, ayılmaktan, ayık olmaktan ve katlanmaktan sıkılmış. Her şeyi bırakıp gitmiş. Bir sonbahar sabahıymış ve şehrin bulvarları kurumuş yapraklarla doluymuş.
Hiç habersiz terkettiği şehre yine bir sonbahar akşamı geri dönmüş. Şehrin bulvarları kurumuş yapraklarla ve O'nu çoktan unutmuş, hiç tanımamış, zaten hiç tanımayacakmış olan insanlarla doluymuş. Geri dönmüş ve bu apartmanın en alt katına yerleşmiş.
[Kings of Convenience - My Ship Isn't Pretty]