Kendi şiir kitaplarıyla tanıdığımız İlyas Tunç ile geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Güney Afrika Şiiri Antolojisi” için buluştuk. Güney Afrika edebiyatı, Cevat Çapan ve Kemal Özer’in çevirileri dışında Türkiye’de pek bilinmiyor. Tunç’un yıllar içinde çevirdiği şiirleri bir araya getiren antoloji ise bu uzak ülkenin şairlerinin hemen hemen tamamını kapsıyor. Tunç, kentleşmeyle birlikte sokak şiirine dönüşmüş bir halk geleneğine dayanan bu şiirin temelde bir mücadele şiiri olduğunun altını çizerken, antolojide yer alan şairlerin çoğunun en az bir kez yasaklandığını ya da hapis yattığını da belirtiyor. Sizi kara kıtaya da götüren şiirin, hayatınızda önemli bir yeri var; çeviri de bu yerin serüvenli bir parçası sanırım.Şiir, bana bu anlamsız, saçma, acımasız, eşitsiz dünyaya, bu seçeneksiz, parçalanmış yaşama karşı katlanma gücü veriyor diyebilirim. Bir kaçış mı? Hayır! Tam tersine, diğer sanatlar gibi şiir de insanı ehlileştirme, uygarlaştırma çabasının bir parçasıdır. Yeryüzünde insan dışında hiçbir canlı sanat yapamıyor. Sanat, özelde şiir, bu nedenle bir ayrıcalıktır. Bir üstünlük olarak değil, hizmet olarak bir ayrıcalık... Çok iddialı gibi gelse de insana yapılan hizmette hiç bir şey sanatın yerini tutamaz. Bu nedenle, şiiri kibrin, ikiyüzlülüğün, ukalalığın, vahşetin, barbarlığın, yapaylığın, kabalığın, korkaklığın, tutsaklığın, yobazlığın, vandallığın, safsatanın, politik pisliğin panzehri olarak görüyorum.
Sizi çevirilerden önce kitaplarınızla tanıyoruz. Geride bıraktığınız şiir kitaplarınız ile kara kıtanın seslerinin bir paralelliği de var. Bir bakıma. İlk şiirim 1977’de yayımlanmasına rağmen ilk kitabım ‘
Kış Bir Alkış mıydı’ 1992’de çıktı. ‘
Kış Bir Alkış mıydı’ da yer alan şiirler 1990’dan sonra yazılmış şiirlerdir. Bu kitapta çocukluk ve ilk gençlik anılarımın, yaşadığım mekânın, dokunduğum nesnelerin izleri egemen. İkinci kitap ‘
Kül ve Kopuş’ ilk kitabın devamı gibi düşünülebilse de özellikle ölüm ve yalnızlık duygularını sorgulaması açısından ondan farklıdır. Anne karnındaki bir fetüsün yaşamını yansıtan ‘Fetüs Günlüğü’ ise üçüncü kitabım. Ortalama doğum süresini vurgulamak amacıyla yedişer dizelik otuz sekiz bölüm halinde yazdığım kitap boyunca anne, fetüs ve şair doğum öncesi yaşamın izlenimlerini farklı boyutlarda dile getiriyorlar. ‘
Savrulmalar’şiirin, dilin, sözün, yabancılaşmanın, aşkın, mitolojik unsurların düşünsel düzlemde şiirleştirildiği bir düzyazı şiirler toplamı. Düşünsel boyutun ağır bastığı bir diğer kitap ise diyalog şiirleri gibi kaleme aldığım ‘
Karnaval Sözler Kitabı’dır. Son kitabım ‘Sesler İncelikler’ aşkın lirik diliyle yeni tatlar yakalama çabasının ürünüdür diyebilirim.