1 Aralık 2019 Pazar

Biçarenin ölümü


Sanırım bir şarkıda geçiyordu: “Binlerce insanı öldürürsen fatih, birkaç kişiyi öldürürsen katil olursun” diye.* Hakikaten savaşların böyle her şeyi düzleyici bir yanı var. Sayılar, yasalar, toplumsal kurallar ve uzlaşılar hükmünü kaybediveriyor. Bir tür kısa devre gibi oluyor savaşlar. Her şey mubah oluyor.

Ama bu kısa devre hali bir tek savaşlarla sürmüyor. Daha doğrusu savaş hali savaş yokken de devam ediyor: Savaş oldukları ancak farklı bakınca anlaşılabilen örtük savaşlarla. Kimse bu örtük savaşları savaştan saymıyor. Koca bir sınıfsal özgürlük bu. Mesela istatistik olarak çıkıyor karşımıza. Diyebiliriz ki istatistik bu örtük savaşların bilimidir.

Ve öyle örtük savaşlar var ki başka savaşlarda ölmediği kadar çok insan hayatını kaybediyor. Hem de her şeyin bir savaşta olup bittiğinin bile farkına varmadan. 

Ne garip!

Geçtiğimiz günlerde önemli bir araştırmanın sonuçları yayınlandı. Öyle çok sessiz sedasız değil. Tartışıldı, istatistiksel olarak ele alındı. Araştırma, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1959’dan günümüze kadar ortalama yaşam süresindeki değişimi inceliyordu. Sonuçlar ise örtük bir savaşın izdüşümüydü. Vahimdi.

Önce bir giriş: İnsanın ortalama yaşam süresi “tarih” boyunca hep arttı. Öyle boşlukta, saksıda değil. Maddi hayatın üretimi içinde. Sınıflı toplumlarla birlikte. Yani, sınıfsız toplumdan sınıflı topluma geçiş de bir zamanlar bir “ilerleme” sağladı. Ortalama ömür, doğa karşısındaki zorluklara ve üretici güçlerdeki (şimdi sahip olduğumuz –ya da sahip olamadığımız- her şey: teknoloji, genel biyoloji ve beden/sağlık bilgisi vs.) yetersizliğe rağmen bin yıllar boyunca yavaş yavaş arttı. Evet, bu artış uzun yıllar aldı ve günümüze göre çok ama çok yavaştı. Ama arttı. Yakın zamanda ise çok hızlı arttı. 

Şurada çok değil sadece bir yüzyıl önce doğumda beklenen ortalama ömür 40 yaş civarındaydı. En fazla. Daha öncesinde ne kadar olduğunu siz düşünün. Mesela Roma dönemindeki bir köle için ortalama ömür muhtemelen 15-16 yıldı ve 30’u gören hakikaten çok uzun süre yaşamış sayılıyordu. Sonra üretim ilişkileri değişti ve ağanın, beyin toprağını işleyen bir köylü muhtemelen daha iyi duruma geldi: Ortalama ömür 30 yılı bulmamakla birlikte 50’yi gören artık bayağı bir yaşamış sayılıyordu. Bunu mesela, birkaç göbek önceki atalarımızdan hatırlayabiliriz.

Üretim araçlarının mülkiyetini ellerinde tutanlar ise hep uzun yaşadılar. Gerçi yalan yok, üretici güçlerdeki gelişmeyle birlikte onların da ortalama ömrü uzadı: Roma’da 60’ını zor gören bir sermayedar, bugün rahat rahat 90’ı görebiliyor. Ama ne olduysa kapoitalizmle birlikte oldu.

Kapitalizmle birlikte ortalama ömür her sınıf için arttı. Devasa savaşlara, kıtlıklara, zorluklara rağmen. Hem de öyle böyle artmadı: 100 yılda neredeyse iki katına çıktı. 1910’da 39 olan doğumda beklenen ortalama ömür 2018’de 72 yıl oldu [1]. Tüm dünya için.

Hayatı üretici güçlerdeki gelişim uzattı. Başka bir şey değil!

Kanla, canla, başla oldu bu! Ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de farklı bir tarihi olmadı.

ABD, dünya ortalamasına göre önde başlamış 20. yüzyıla: 1910’da ortalama ömür 49’muş. Tabii ki ortalama ömürde beyazlar, siyahlara 10 yıl, zenginler de yoksullara 15 yıl fark atıyormuş. O zamanlar. 1960 ortalarına kadar 70’e çıkan ortalama ömür 1970’lerden itibaren daha yavaş olmak üzere sürekli artmaya devam etmiş ve 2014’te 79’a ulaşmış [2]. Sınıfsal ve ırksal farklılıkları koruyarak.

Ama 2014’ten itibaren başka bir şey olmaya başlamış.

ABD dünyanın halen en büyük ekonomisi. Biliyorsunuz, kapitalist bir ekonomi anlamında (son yıllarda Çin ile arasındaki fark kapanmış ve hatta yer yer geçilmiş olsa da) “parlak” bir tarihe ve görünüme sahip: 20 trilyon dolarlık devasa bir ekonomik güç (Türkiye’nin 30 katı) Kişi başı ortalama geliri hep en üstlerde (Türkiye’nin 6 katı). Kişi başı sağlık harcamalarında ise açık ara önde; dünya birincisi. Uzun yıllardır.

Ama son üç yıldır ABD’de ortalama ömür kısalıyor. İstikrarlı biçimde.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan araştırmaya göre son üç yılda, 2014-2017 arasında, ortalama ömür 78,6’ya gerilemiş [3]. Çok büyük bir fark gibi görünmeyebilir ama tüm dünyada aynı sürede ortalama ömrün sadece süregiden “savaşların” olduğu ülkelerde düştüğünü hatırlatayım. Ve ABD ile aynı gelir grubundaki tüm ülkelerde aynı yıllarda artmaya devam ettiğini de. Örneğin çok daha gerilerden gelen Türkiye, ABD’yi neredeyse yakalamış durumda; onca badireye, çatışmaya ve ekonomik daralmaya rağmen [4].

Araştırmacılar beklenen ömürdeki kısalmanın özellikle orta yaş grubunda artan ölümlerden kaynaklandığını belirtiyorlar. 25-44 yaş arası yetişkinlerde son 10 yıl içindeki ölümler %6 artmış. Yani, insanlar hayatlarının en üretken olabilecek zamanlarında ölmeye başlamışlar.

Bu artışın nedenlerine dair de bazı önemli saptamaları olmuş araştırmacıların. ABD’de yaşayan erişkinler son 10 yılda özellikle şu üç sebeple daha fazla ölmüşler: yüksek doz uyuşturucu madde kullanımı, intiharlar ve alkol kullanımının yol açtığı sorunlar. Öte yandan bu yaş grubunda daha önceki yıllarda ölümlerin ana nedeni olan kalp hastalıkları, kanser gibi nedenler ise azalmış. Bu nedenlerdeki azalmaya rağmen diğer üç sebepteki artış tüm ülkedeki beklenen yaşam süresini aşağıya çekmiş.

Neredeyse tüm ülke etkilenmiş.

Mesela ortalama ömür, ABD’nin Pasifik bölgesi dışında ülkenin hemen her bölgesinde azalmış; ölüm hızları artmış.

Ancak şöyle bir ayrıntı var: Ölüm hızı en çok artan 10 eyaletten 8’i sanayi bölgelerinin yoğunlaştığı eyaletler [5]. Amerikan kapitalizminin zorluklarına en çok maruz kalan ama bir yandan da kırsal, küçük yerleşimlere kısılıp kalmış kesimler daha çok etkileniş bu süreçten. Zaten ölümler beyazlar da dâhil olmak üzere her etnik grupta artmış ama en çok siyah Amerikalılarda artmış. Hiçbir grupta azalma göstermemiş.

Öte yandan hemen her toplumda kadınlardaki ortalama ömür erkeklere göre daha yüksektir. ABD’de de öyle ama son on yılda özellikle orta yaş kadınlar erkeklere göre daha fazla ölmeye başlamışlar; uyuşturucu kullanımı, alkole bağlı karaciğer sirozu ve intihar nedeniyle.

Artan ölümler ve kısalan ortalama ömrün tabii ki sınıfsal bir yanı da var: Amerika’nın şu meşhur %1’i, toplumun en yoksul %1’ine göre neredeyse 15 yıl daha fazla yaşıyor [5]. Halen; yüzyıl öncesi gibi, bin yıl öncesi gibi. Gerçi Amerika’nın bin yıl öncesi çok daha farklı ama işte bin yıl öncesi gibi. Sermayedar Bill Gates uzun yıllar yaşayacak ama emekçi Bill’ler ölümün kapısında (İngilizce söylersek “Bill at the Gates”) bekleyecekler.

Bilirsiniz, Amerikalılar her olup bitene anında bir isim vermeye, bir kavram üretmeye bayılırlar. Ülkede sosyal bir olguya dönüşen ve en sonunda bariz bir istatistik bilgiye de dönüşen bu ölümlere, “uyuşturucu, alkol ve intihar” üçlüsüne bağlı oldukları için “umutsuzluğun ölümleri [deaths of despair]” adını vermişler.

Benim aklımda ise “biçarenin ölümü” canlandı tüm bu bilgileri okuyunca.

Biçare olanların ve örgütsüz olanların öldüğü savaşlar bunlar. Örtük.

Bilimi ise istatistik.

Öyle mi?

Kim bilir?

[1] https://data.worldbank.org/indicator/SP.DYN.LE00.IN?end=2017&start=1960

[2] https://data.worldbank.org/indicator/SP.DYN.LE00.IN?end=2017&locations=U...

[3] Woolf ve Shoomaker (2019). Life Expectancy and Mortality Rates in the United States, 1959-2017. JAMA. 322(20):1996-2016.

[4]https://data.worldbank.org/indicator/SP.DYN.LE00.IN?end=2017&locations=U...

[5] Koh ve ark. (2019) Confronting the Rise and Fall of US Life Expectancy. JAMA. 322(20): 1963-1965.

* Buldum o şarkıyı: Megadeth – Captive Honour.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder