İnsanın bazen şöyle diyesi geliyor: “Ey piyasa! Sen nelere kadirsin!”
Çünkü piyasanın işleyişi öyle alanlarda, öyle işler ortaya çıkarıyor ki hani neredeyse, sırf kazanmak ve daha fazla kazanmak için ölüyü diriltiyor, kötürüme taklalar attırıyor.
Piyasa bu! Bir açıdan bakınca hakikaten çok yaratıcı işler çıkartabiliyor. Ama sadece bir açıdan bakınca… Aslında abes olan piyasanın bu tür “parlak” işleriyle uğraşmak, kafa yormak, laf yetiştirmek. Ama yapacak bir şey yok! Kamuoyu, çevreniz bu “parlak” işlerle yaşıyor. Piyasanın çeşitli hallerini takdir ediyor falan. El mecbur bir şey söyleyesiniz geliyor. İşte bu hafta böyle bir “parlak” iş oldu.
Mesela eskiden, çok eskiden otobüs firmaları yapardı bu tür işleri. Diyelim ki reklama ihtiyacınız var. İki yol var önünüzde: Ya düz reklamınızı yapacaksınız. İşte gazete reklamı olur, radyo, televizyon reklamı olur, billboardlar olur. Yani bildiğiniz düz reklam vereceksiniz. Kendinizi kendiniz olarak pazarlamaya çalışacaksınız.
Ya da kendinizi başkalarına pazarlattıracaksınız! Nasıl mı? Bağımsız bir jürinin, sizinle hiç alakası olmayan bir toplamın ve hatta bizzat sizin tüketicilerinizin size ödül vermesini sağlayarak. Böylece hem reklamınız yapılmış olacak hem de prestij kazanacaksınız. Her koşulda kazanacaksınız yani.
İşte eskiden, çok eskiden otobüs firmaları yapardı bunu. Bağımsız araştırma şirketi bilmem nenin anketine göre “a, b, c kategorilerinde” birinci olurdu firmalar. Her firmanın birinci olabileceği bir kategori de mutlaka bulunurdu. “En güvenli ulusal firma”, “en iyi bölgesel firma”, “en iyi ikram yapan firma”, “en geniş servis ağına sahip firma” gibi, gibi.