Yakın zamanda basında ve sosyal medyada sık sık yer alan internet oyunları ve ölümlerin yarattığı kafa karışıklığı ve telaş için ne söylenebilir?
Öncelikle yaşanan panik duygusunu ve işin sansasyonel tarafını biraz askıya alacak olursak, nedir bu oyun, internet ve sosyal medya düşkünlüğü, işte buna yakından bakalım. Bakalım çünkü egemen basın ve haber alma kaynakları bu konuyu hayattan, gençlikten ve bağlamından kopararak ele alıyor. Geriye ise tıpkı “trafik canavarı” gibi canavarlar kalıyor. Mesela şunu atlarsak meseleyi anlamakta da zorluk çekeriz: Oyun oynamak yaşamanın doğasında vardır ve her dönenim oyunları farklıdır. Çocuklukta oyunlar farklıdır, gençlikte. Ama oyunsuz bir gençlik olmaz. Çünkü oyun hayatın bir provası gibidir. Denersiniz, tadına bakarsınız, sınırlarınızı zorlarsınız, keşfedersiniz. Bunların hepsi temel olarak gençlikte olur. Yeniliğe, maceralı ve dinamik olana açık olmayan bir gençlik düşünülebilir mi? Ölü, cansız bir gençlik? Bu nedenle birçok davranış oyun penceresinden anlaşılmalıdır. Biz de öyle yapalım internet oyunları ve yaşananlar konusunda.
Birincisi bu konu için karşımızda bir yelpaze var, bunu bilelim. Yani farklı özellikler taşıyan bir davranış repertuarı bu, farklı boyutları olan bir düşkünlük. Herkes müptelası olmuyor ama çok keyif veriyor, çok cezbediyor. İkincisi, ergen yaş grubunu, özellikle de erkek ergenleri daha çok etkiliyor bu oyunlar. Yani erkek ergen dünyasıyla ilgili bir özellik var karşımızda. Ve birçok insan da o dönemi kendisinden hatırlayabilir. Üçüncüsü tüm bu davranış yelpazesi zaman içinde dalgalanmalar gösterir, sabit değildir. Kimisi oyunları birkaç kez dener, kimisi birkaç hafta başından kalkmaz ve sonra bir daha hiç ilgilenmez. Kimisi ise oyunun başına oturur ve bağımlı hale gelir. Evet, alkol gibi, esrar kullanımı gibi bağımlı hale gelir. Dördüncüsü hiç kimse bir günde bağımlılık geliştirmez; herkesin bir süreci vardır. Ve bu süreç, sonucu (bağımlılık, çeşitli davranış ve ilişki sorunları gibi) değiştirebilecek önleyici müdahalelerin yapılabileceği en önemli dönemdir.
Ergenin iç dünyasında ve çevresinde, hayatında aksayan mutlaka temel bir şeyler vardır. Oraya bakmak, bakılmasını sağlamak gerekir. Çünkü temel sorun davranışlarda (oyunun başından kalkmamak, hayatı askıya almak, çabuk parlamak gibi) olsa da esas değişmesi gereken hisler, duygulardır. Bu ergenlerin çoğu kendisini gerçek hayatında keyifli, doyumlu, mutlu hissetmekte zorlanmaktadır. Ve haklı da olabilirler. Ki hayatları konusunda genellik haklıdırlar. Yani, altıncısı, müdahale sadece ergeni kapsayamaz; ailesini, çevresini, toplumsal olanı kapsamak zorundadır.
Bu tür oyunlara düşkünlüğü olanlar çevrelerine, yakınlarına çaresizlik hissettirirler. Sanki hiçbir şey değişmeyecektir; ne yapılsa nafile gibidir. Bu çaresizliğin farkına varmak ve anlamak gerekir. Bu hisler, yani ergenin içindeki boşluk ve çevresindeki çaresizlik değişmelidir. Değişim ancak zamanla olgunlaşır ve adım adım gelişir. Tıpkı ergenin kendisi gibi. Değişimin anahtarı aynısı olmasa bile oyunun verdiği hazzın benzerini sağlayacak bir ortamın inşa edilmesidir. Ve oyunu dışarıda bıraksanız bile oynamanın kendisi dışarıda bırakılmamalıdır. Tam tersine ergenin ve çevresinin hayatının içinde tam da eksik olan oynamanın kendisidir.
Boyun Eğme, 29 Eylül 2017, sayı 93
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder