Bazı hayat olayları vardır. Büyük olaylardan değil; hani hemen her gün bir yerlerde olup bitenlerden bahsediyorum. Her birimizin hayatına bir uğrakta belki de giriveren, hayatımızın bir köşesinden öylece geçip gidiyormuş gibi yapan ama bir kere başa geldi mi hayatlarımızda derin izler bırakan olaylardan bahsediyorum.
Ayrılıklar, aldatmalar ve de boşanmalar gibi.
Bu tür olaylar hayatın akışı içinde herkesin başına gelebilir. Alabildiğine sıradandırlar aslında; herkes mutlaka ayrılık yaşar bir uğrakta; herkes günün birinde terk edilebilir ya da terk edebilir; aldatma ya da aldatılma hiç de farkında olmadan yaşanabilir; işin içine nikah girdiyse mahkeme kapılarında boşanılır da.
Ayrılıklar, terk edişler ve de boşanmalar, hayatın kilometre taşlarındandır bir bakıma.
Ayrılık acı verir. Aldatmalar yaralar. Boşanmalar ise fırtınalı bir hava gibidir. Öfke de olabilir orada, hüzün de; çirkeflik de, buruk bir sessizlik de.
Hayatın olağan döngüsünün parçası gibidir bu zor durumlar ve her birinde de mutlaka aklımızın oyunları, yanılsamalar musallat olur bizlere.
Çünkü bu tür olaylar katlanılması zor duygularla baş başa bırakır bizi. Bilinçli ya da değil. İnsanın iç dünyasındaki dengeleri zorlayan duygulardır bunlar. Tüm yönlerimiz karışır, tüm tercihlerimiz önümüze yığılır kalır.
Bu tür durumlarda, özellikle de yoğun duygular söz konusu ise kimin ne yapacağı belli olmayabilir. İnsanlar alışıldık, bilindik, tanıdık davranışlarını genellikle askıya alır.