20 Nisan 2015 Pazartesi

Yağmurlu, Soğuk Bir Mart Akşamıydı ve Kavşakta Bekleyen Chet Baker'dı...

chet baker çalıyor içerde trompetini
incinerek
incinerek çalıyor
içinden tutuşan kristal bir top gibi geliyor üstüme
bir pencereden yuvarlanıverir gibi
usulca
incitmeden
blues'u, eroini, erkekleri, uzun yolları, hızlı arabaları sever gibi
tehlikeye düşkün olmadan tehlikeli her şeyi seven
o korkunç ve kırılgan mahlûkların hüznüyle

yataktayım
terliyorum
dışardan akşamın son sesleri geliyor
yazla çıldırmış çocuk çığlıkları
sana, ardına bakmadan
omzu seyirse de
göz ucuyla olsun ardına bakmadan yaşayan
o duman gibi adamları anlatmak istiyorum
ardında acı bir yanık kokusu bırakarak ufuk çizgisinden siliniveren
seni unutup unutmayacağını dahi bilmediğin
unutmakla unutmamak arasında varolmayan
yürüdükçe zaman diye bildiğin o ardardalığı anlamsız kılan adamları

chet baker çalıyor içerde
bir pencereden kendini usulca bırakır gibi
sana, soluğunla yüzleri buğulanan
ellerini tuttuğunda tutsak ettiğini sandığın
hiçbir şeye karşı koymayan adamları anlatmak istiyorum
kelebek gibi dokunan
şiddeti bile rüyadaymış gibi yaşayan adamları
hep uzaklara bakarken yakaladığım
ağlamayı bilmeyen
ağladığında bir hayvan gibi böğüren
seni bıçakladıklarında
bunu bir yazgıymış gibi alçakgönüllülükle karşılayan
o masum katilleri anlatmak istiyorum sana

chet baker çalıyor içerde
müzik yapar gibi değil
bildiğimiz hiçbir şey yapar gibi değil
korkuyla dönüyorum yatakta
bu yaz bitmeyecek..
bilemediğimiz onca şeyle birlikte bu yaz..

[Chet's Romance - Yıldırım Türker - Defter]

18 Nisan 2015 Cumartesi

İdeolojinin İçindeki Psikoloji

Louis Althusser'den önce ideoloji bir yanılsamaydı, yanlış bilinçti. Alametifarikası Marx'ın “bilmiyorlar, ama yapıyorlar” sözüydü.

Daha sonra Althusser, 1970’de “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları”nda Lacan'ın bazı psikanaliz kavramlarını (özne, büyük Öteki, Baba’nın Adı, simgesel vb.) Marksist ideoloji çözümlemesine uyarladı. Böylece ideoloji çözümlemesinde ve tanımında "zihinsel olana" farklı bir yer açılmış oldu.

Ancak yine de önemli bir eksik kaldı geriye. Büyük olasılıkla Althusser de bu eksiğin farkındaydı. Farkındaydı, keza Lacan’a olan düşkünlüğü, kendi psikanalizi ve teorik katkıları geride kaldıktan sonraki bir tarihte, 1977'de, meçhul bir kişiye (olasılıkla bir aşkına) yazdığı mektupta dile getirir bu eksikliği: "Sana belirli bir kesinlikle (ki bir zamanlar yazmış olduklarımla oldukça uzak ilişkiler içinde olduğumu da hesaba kataraktan) söyleyebileceğim tek şey ideoloji (ya da somut ideolojik oluşumlar) ile bilinçdışı arasındaki ‘ilişkiler’ konusunda seni de ilgilendiren soruya varmadan önce (bariz biçimde) durduğumdur.” (Writings on Psychoanalysis, sf. 4)

Yine aynı mektupta ideoloji ile bilinçdışı arasında bir ilişki olması gerektiğini ama bunu icat etmeyi kendisine yasakladığını ve ideoloji üzerine yazdığı makalelerde bilinçdışı bağlantılar için henüz geçilmemiş bir sınır kaldığını belirtir. Varolduğunu bildiği ilişkiyi "kavramsal olarak nasıl ele alabileceğini göremediğini” de yazar.

Althusser'in göremediği için durduğu (ve de eksik bıraktığı) yerden ise Zizek devam eder ve Marx’ın sözünü tersine çevirir: “Ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar, ama yine de yapıyorlar.” (İdeolojinin Yüce Nesnesi, sf. 44). Böylece ideoloji ‘yanlış bilinç’ olmaktan ‘sinik bilinç’e dönüşür: Kişi yanlışlığı gayet iyi bilmektedir, ama onu yine de reddetmez. Örneğin yolsuzluk olması için devletin kasasının soyulması gerektiğine, devletin kasası soyulmuyorsa ona yolsuzluk denemeyeceğine inanır; hem de tüm kalbiyle.

17 Nisan 2015 Cuma

Sırlarla yaşayanlar

Günümüzde doğrudan dile gelmeyen ve farklı nedenlerle doğrudan dile gelemeyecek toplumsal arzuları dolaylı olarak kitaplarda ve dizilerde bulmak mümkün. Keza uzun zamandır “en çok satan” kitaplar ve “en çok izlenen” diziler arasında sırlarla ilgili olanlar özel bir yer tutuyor. İçinde sır geçen romanlar, sırlara erdiren kişisel gelişim kitapları baskı üstüne baskı yaparken sırlar televizyon ekranlarından evlere akıyor. Hani neredeyse sırlara dair okunası ve izlenesi bir toplumsal ihtiyaç söz konusu.
Sırlara olan bu rağbeti giz, gizem, yasaklı kelimeleri etrafında da bulmak mümkün. Elbette ki gizem edebiyatta, görsel sanatlarda her zaman için cazip bir konudur. Ancak günümüzde sır, giz, gizem toplumun neredeyse tüm katmanlarını kesen ortak bir ilgiyi içermektedir. Farklı konular ve durumlarda ve konularda yan yana gelmeyecek toplumsal kesimler konu sır, gizem olunca benzer bir ilgi sergilemektedir. Bu nedenle her ne kadar aynı anlamları taşımasalar da tüm bu kelimelerin taşıdığı, temsil ettikleri belirli bir ortak zihin hali olsa gerek. Sırların, gizli, saklı ve de yasaklı olanın zihinsel bir ihtiyacı (bilinçli olmayan, büyük oranda bilinçöncesine ama temel olarak bilinçdışına ait) temsil ettiği düşünülebilir. Peki, bu toplumsal ihtiyacın, sırların temsil ettiği ihtiyacın sırrı (anlamı) ne olabilir? Bunu anlamak için nereden başlayabiliriz?

4 Nisan 2015 Cumartesi

İnsanız, değil mi?

Bazı konular vardır, elinizde olmadan sizi köşeye, dar alana sıkıştırıverir. Örneğin vicdan böylesi bir konu; ulus, özgürlük, demokrasi, adalet, barış da bu tür konulardan, kavramlardan. Yüzergezer anlamlara sahip oldukları için. Duruma, kendilerini belirleyen koşullara bağlı olarak anlamları esneyebildiği, sizi ters köşeye yatırabildikleri için.

Bu tür konularda anlaşılır, uçlarından çekiştirilemez, nete yakın bir tanıma, açıklamaya varabilmeniz için kılı kırk yarmanız gerekiyor. Temel derdinizden uzaklaşmamanız için titizlikle, sabırla örmeniz gerekiyor söylediklerinizi, argümanlarınızı ve kendinizi. Çünkü, titizliği (hani neredeyse çilekeş bir emekçiliği) bir kenara bıraktığınızda yüzergezerlik hiç ummadığınız mecralara sürükleyiveriyor sizi. Bir de bakmışsınız ki özgürlük isterken despot, demokrasi isterken diktatör, akıl isterken dogmatik olmuşsunuz. Hiç de istemediğiniz bir konuma, hatta varmak istediğiniz yerin tam karşısına varmışsınız.

Velhasıl ideoloji alanında bu konular, bu tür kavramlar için kısa yollar, kısa devreler yok. Şiddet de böylesi bir konu.