16 Eylül 2012 Pazar

Marksizm ve Psikanaliz: Tarihsel Kaderlerinin Benzerliği


Açıkçası yola çıkarken temel derdim Marksizm ve psikanaliz arasındaki ilişkiyi geleneksel sol açısından incelemekti. Sonuçta zor bir konuya el atmıştım ve ulaşabileceğim kaynakların kısıtlı olacağını öngörebiliyordum. Marksizm ve psikanaliz arasındaki ilişkiye dair okudukça işimin sandığımdan da zor olduğunu anladım. Çünkü bu konuya dair geleneksel soldan tek bir kaynak bulmam dahi mümkün olmamıştı. Geleneksel sola yakın görülebilecek bir ya da bilemediniz iki kaynağın içeriği ise hem oldukça yetersizdi hem de örneğin yeni sola dahil edilebilecek kaynakların yanında oldukça yüzeysel kalıyordu. Yani Marksizm ve psikanaliz mevzu bahis olduğunda sadece ve sadece "Marksizm psikanalizin boğucu kuşatması altındadır" demekle yetinmeyecektiysem eğer Marksizm ve psikanaliz arasındaki ilişkiyi geleneksel sol açısından incelemek için köksüz bir yerde durmaktaydım. Geleneksel sol cenahtan yazılmış derli toplu bir yazı, bir başlangıç noktası bulmak mümkün olmadı.

Bulduğum kaynakların önemli bir kısmı ise Marksizm, reel sosyalizm, tarihsel ve diyalektik materyalizm konularında farklı bir konumlanışa sahiptiler. Bu kaynaklardan yola çıkarak bir yerlere gidebilmek en azından başlangıç için dile getirdikleri köklü eleştiriler nedeniyle pek mümkün olmuyordu. Bu nedenle yazıdan vazgeçtim. Ama bulduklarımı da okumaya devam ettim.

Bu okumalar sırasında Marksizm ve psikanaliz arasındaki bazı biçimsel benzerlikler dikkatimi çekmeye başladı. Örneğin her iki kuramsal alanın ortodoksları ve de revizyonistleri bulunmaktaydı. Her iki kuramsal alanın da kendine has, bilmeyen için oldukça yadırgatıcı bir dili bulunmaktaydı. Ve ayrıca dini siyasal akımlar (hristiyan ya da islami) tarafından her iki kuramsal alan toplumları yozlaştıran, insanları tanrıdan soğutan şeytan işi olmakla itham ediliyordu. Bu tür benzerliklerden hareket etmeye karar verdim. Althusser'in peşine düşerek Batı Aklı'nın gösterdiği reflekslerin, devreye soktuğu önlemlerin her iki kuramsal alanın tarihsel kaderlerinin benzeşmesine, ortak özellikler göstermesine neden olduğu üzerine odaklandım.

Psikanaliz ve Marksizm sözkonusu olduğunda genellikle ilkinin, ikincisinin özne sorunsalına kuramsal katkıda bulunabileceği düşünülür. Ancak diğer yandan sosyalist hareketin uzun süreli mağlubiyetinin (ki böyle bir mağlubiyet var mıdır, o da tartışılabilir) yol açtığı arayışlar (ki Bülent Somay Zizek üzerine yazısında bu arayışı olumlu bir özellik olarak zikrediyor) psikanalizi de tılsımlı/mucizevi bir kurtarıcıya dönüştürdü. En azından böylesi bir efsanevi beklentini ortaya çıktı. Bu beklenti aynı zamanda psikanalize dair efsanelerle birlikte yürüdü. Genel sol için psikanaliz yüceltilmiş isteklerin/arayışların yüklendiği bir arzu nesnesine (object petit a) de dönüştü. Böylece Marksizme ilgilenenlerin büyük bir çoğunluğu psikanalize de ilgi gösterdi. Ancak her ikisine dair yüceltilmiş beklentiler, her ikisinin kendilerine has özelliklerinin silikleşmesine ve öznel beklentilerle şekillenen, atfedilen özelliklerin öne çıkmasına neden oldu. Bu nedenle sol içinde dahi örneğin psikanalizin bilimden çok simyaya yakın olduğunu düşünen bir dolu insan bulunduğunu düşünmek abartı olmasa gerek.

Diğer yandan bu iki kuramsal alanın okullusu mu makbuldür? Eğer böyle bir durum varsa alaylı olduğumu da belirtmeliyim. Ne de olsa her iki kuramsal alan da belirli/sistematik bir öneğitimi gerektirmektedir. Marksizme dair bilgi belirli bir politik arayışa tekabül eder: Geleneksel sol ile birlikte anılması gereken bir Marksizm yorumuna yaslanmaktayım. Psikanalizle ilgili bilgilerim ise kişisel okumalar ve klinik eğitimler sırasında içinde bulunduğum eğitim kurumlarının atmosferinden kaptıklarımdan, havasından içime çektiklerimden ibarettir. Bu nedenle çok da sistematik değildir. Eğer bu bir handikapsa, bir handikaptır. Ancak olumlu bir özellik de olabilir.

Bu yazının Marksizm ve psikanaliz arasında bir kaynaştırma, ortaklaştırma arayışı içinde olmadığını tekrarlamalıyım. Bu yazının çatısında Louis Althusser'in 1968 yılında yaptığı bir konuşma duruyor. Freud ve Lacan üzerine yaptığı konuşmada Althusser Batı Aklı'nın doğumlar konusunda öngörülü, tedbirli, hazırlıklı olduğunu belirtir. Althusser'e göre 19. yüzyılda Batı Aklı'nın genel akışını aksatan üç istenmeyen doğum olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder