29 Ağustos 2012 Çarşamba

Marksizm ve Psikanaliz: Tarihsel Kaderlerinin Ortaklığı

Louis Althusser ve Kara Tahta'sı
Marksizmin psikanaliz üzerine konuştuğu ender bir an
Üniversite Konseyleri Derneği, sosyal/alternatif kongre üssü haline gelen Karaburun'da bir sempozyum düzenliyor. Bilim Üzerine Marksist Tartışmalar Sempozyumu'nun ilki 31 Ağustos-2 Eylül tarihleri arasında. Yanlış bilmiyorsam Türkiye'de bu konuya odaklanan bir toplantı ilk kez düzenleniyor. Kendi adıma Marksizm ve bilim faslının üzerinden koca bir yüzyılın geçtiğini ve bu geçen koca yüzyılda Marksizm'den 'bilim'e katkının sınırlı kaldığını düşünüyorum. İşte bu tartışmaya bir katkısı olması amacıyla aşağıdaki özet sunumu hazırladım.

*
Louis Althusser, Lacan üzerine yaptığı bir konuşmada XIX. yüzyılda Batı Aklı'nın hegemonik yüzeyini delen, bu yapıyı zorlayan, "beklenmeyen iki ya da üç çocuk" yani iki ya da üç yeni bilimin doğduğunu söyler. "Törelere, ilkelere, ahlâka ve terbiyeye aykırı düşme anlamında gayri meşru" olan bu çocuklar Marx, Nietzsche ve Freud'dur. Yine Althusser'e göre Batı Aklı'nın bu soykütüksüz çocuklarına babasız, yani öncesiz olmanın bedeli çok ağır ödetilmiştir: "ayakta kalabilmenin kimi zaman çok korkunç olan ceremesini çektiler: karşılığını, her şeyin dışına atılmakla, mahkûm edilmekle, aşağılanmakla, sefalet çekmekle, açlıkla ve ölümle ya da çıldırarak ödediler." Keza Marx hayatının önemli bir bölümünü sürgünde ve ekonomik zorluklar içinde geçirirken, Freud kendi meslektaşları tarafından önce göklere çıkarıldı, daha sonra ise neredeyse aforoz edildi.

Ancak zorluklar her iki ismin ardında, iki bilimsel alanın yükselmesine engel olmadı. Yani ne doğum engellenebildi ne de bu bilimlerin serpilip etkisini arttırması. Marksizm ve psikanaliz, XX. yüzyılda Batı Aklı'nı şekillendiren iki ana kuramsal alan oldu. Bu durumda başka tedbirler devreye girdi. Söz konusu tedbirler ve bu tedbirlerle birlikte bu bilimsel alanların gelişimi bir nevi kader ortaklığının oluşmasına, her iki bilimsel alanın tarihsel kaderlerinin ortaklaşmasına yol açtı.

12 Ağustos 2012 Pazar

Vinicio Capossela'nın Denizleri


Vinnicio Capossela İtalya dışında yeni yeni tanınmaya başlayan bir modern zaman ozanı. Bir tarafı şiire çıkıyor, bir tarafı Tom Waits'e, bir tarafı ise yersiz, yurtsuz gezginliğe. Üç tarafı denzilerle çevrili sanki. Bir önceki albümü Marinai, Profeti e Balene (Denizciler, Peygamberler ve Balinalar) tekinsiz sulara açılmıştı. İçinde korkutucu efsaneler, uydurma destanlar, tetikte bekleyen gemiciler, sislerde kaybolan filikalar ve gözüyaşlı elvedalar vardı. Günümüz egemen tarzına aykırı biçimde doksan dakika süren bu albüm-kitap, Mobydick'ten girip gerçeküstü hikayelerden çıkıyor ve geçerken Ulyssess'e, İncil'e selam veriyor. şarkılar da bu geniş rotada cazdan, folka, operadan ragtime tınılarına uzanıyor. Bazen gerilim öne çıkıyor, bazen gamsız kahkahalar meyhane duvarlarını dövüyor. Böylece Capossela, denizlerinden bir tanesine dinleyicilerini de sürüklemiş oluyor. 
Geçtiğimiz günlerde ise tekinsiz denizlerden geçip tanıdık limanlara geldi Capossela. Yeni albümü Rebetiko Gymnastas buzuki, caciki ve rakidan muteşekkül bir sofraya davet ediyor bizi. Asmaların altında, kollar havada, dizlerden kıra kıra dans ediyoruz. Bir elimizde şişe, ceketimiz omzumudan hafif düşer gibi. Havada bir acı, keder var ama bu acının, bu kederin içinde de eğlenmek, ahdetmek, ahdederken hep birlikte olmak mümkün. Parmaklarımızı şıklatırken dostlar alkışlarla tempo tutuyor Ege'nin ve denizin bu delikanlı ezgilerine. Capossela'nın Rebet tercihi bir tesadüften de öte: Bunalan Yunanlılara (ve bizlere) hatırlayın diyor sanki, sizi siz yapan günleri, sizi siz yapan ezgileri.Bu hatırlatma için Arjantin'e kadar gitmiş ve Mercedes Sosa ile Atahualpa Yupanqui'i almış yanına. Dimitris Patrinos ile kolkola girmiş, sene 1927. Daha Pulp Fiction çekilmemiş o zaman, ah habibi. Sovyet Rusya'ya uğrayıp elinde gitarla dolaşan bir Hamlet bulmuş.