Çok önemli bir etkisi var sinema filmlerinin ve sonlarında çalan piyano ezgilerinin. Eskiden tüplü televizyonların tüpü biterdi de şok yaptırılınca bir süre canlanırlardı. İşte kendilik de reel hayatın sıkıcılığında renklerini kaybederken bu fimlerde ve müziklerde hissettiğimiz ve ödünç aldığımız başka kendiliklerin libidinal enerjisiyle şarj oluyor. Buna -bir saatliğine de olsa- bir başkası olmanın, bir başka yerde olmanın, kendimizin ve kendiliğimizin dışına çıkmanın ferahlığı diyebiliriz. Köleleştirildiğimiz dünyanın toksik düzeniyle zehirlenen ruhumuza bir nefes aldırıyor, sahte bir kurtuluş yaşatıyor bizlere. Düzen kendiliklerimizi üzerimize giydirdiği rollerle, hergün yaptığımız işlerle bizden çalıyor. Bizlere de yılda 20 gün izin ve her ay düzenli para veriyor. Ve biz sistemin esirleri, onu yaşatmak için kendimizi öldürüyoruz.
Mustafa Özden, 21.05.2012
***
Dostum, [Another Earth üzerine yazdıklarında] çok yakın temaları işlemişiz farkında olmadan. Hoş olmuş. Tesadüf olmuş. Rastlantı olmuş. Bir anlamı yok. Yani kalp kalbe karşı felan değil :) Rastlantı işte. Akıllı iki adamın aynı şeyleri düşünmesi şaşılacak şey değil. Geçenlerde Timur Oğuz'a kendilik psikolojisi ile ilgili tanımladığım bir fenomeni anlattım. Buna da "kendilikte kompartmanlaşma" adını verdiğimi söyledim. Meğer o da aynı fenomeni aynı adla tanımlamış. Yani burada da kalp kalbe karşı değil, akıl akıla komşu demek istiyorum. Ya da aklın yolu bir. Neyse ben de bunu duyunca şöyle dedim. "Birbirinden bağımsız iki kişi aynı adla aynı fenomeni tanımlıyorsa, doğada gerçekten bu fenomen vardır."
Selamlar.
Mustafa Özden, 22.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder