Bu devrimci patlama diliminde çeşitli gruplar ve müzisyenler, ürettikleri estetik yankıları fabrikalarda, kampüslerde, sendika salonlarında ve hapishanelerde yaratıcılarıyla buluşturdular. Ama devrimci dalganın geri çekilmesi, estetiği politikayla birleştiren müzisyenler kuşağının önemli bir kısmını düzen içine savurdu, geriye kalanları da yıllarca çakılı kalacakları yer altına itti.
“Yirminci yüzyıl kapanırken o güzelim yıkma arzusu bir kez daha uyandı. Hani şu yaratma dürtüsünü besleyen, büyüten arzu” diye son kitabı Anarşik Armoni’de yeni devrimci kuşağı selamlayan Halil Turhanlı, bu iki dönemin öncü estetik savaşçılarını ele almış (2). Tek bir kitaba sığmayacak denli zengin ve karmaşık bir geleneği, Avrupa ve ABD’nin isyan ve mücadele geleneğini, siyasal ve felsefi temellerini ihmal etmeden ancak müziğin penceresinden harmanlayarak işlemiş. Altı bölüm boyunca, Turhanlı otuz yıl öncesinin avantgard ve devrimci müzik felsefesinin en diri unsurlarıyla son beş yılın yeni devrimci kuşağının ilişkisine dair ipuçları sunuyor ve hiç de zayıf olmayan bağları ortaya çıkarmaya, göstermeye çalışıyor.
Kitap, emperyalizmin yönlendirdiği dünya nesnelliğine karşı çıkan, yer yer emekçi karakteri kazanabilen ama ağırlıklı olarak orta sınıflara dayanan savaş karşıtı, küreselleşme karşıtı hareketlerin müziğine odaklanırken Rage Against The Machine, Manic Street Preachers, Massive Attack, Manu Chao, Radiohead gibi popüler gruplar yerine, düzen karşıtı estetik arayışlarını müziklerine de yansıtan, bu anlamda müziği parçalayabilen ya da ehlileştirici ritme karşı gürültünün estetiğini işleyebilen, daha dipten ve derinden akanlara yer veriyor.
“Yirminci yüzyıl kapanırken o güzelim yıkma arzusu bir kez daha uyandı. Hani şu yaratma dürtüsünü besleyen, büyüten arzu” diye son kitabı Anarşik Armoni’de yeni devrimci kuşağı selamlayan Halil Turhanlı, bu iki dönemin öncü estetik savaşçılarını ele almış (2). Tek bir kitaba sığmayacak denli zengin ve karmaşık bir geleneği, Avrupa ve ABD’nin isyan ve mücadele geleneğini, siyasal ve felsefi temellerini ihmal etmeden ancak müziğin penceresinden harmanlayarak işlemiş. Altı bölüm boyunca, Turhanlı otuz yıl öncesinin avantgard ve devrimci müzik felsefesinin en diri unsurlarıyla son beş yılın yeni devrimci kuşağının ilişkisine dair ipuçları sunuyor ve hiç de zayıf olmayan bağları ortaya çıkarmaya, göstermeye çalışıyor.
Kitap, emperyalizmin yönlendirdiği dünya nesnelliğine karşı çıkan, yer yer emekçi karakteri kazanabilen ama ağırlıklı olarak orta sınıflara dayanan savaş karşıtı, küreselleşme karşıtı hareketlerin müziğine odaklanırken Rage Against The Machine, Manic Street Preachers, Massive Attack, Manu Chao, Radiohead gibi popüler gruplar yerine, düzen karşıtı estetik arayışlarını müziklerine de yansıtan, bu anlamda müziği parçalayabilen ya da ehlileştirici ritme karşı gürültünün estetiğini işleyebilen, daha dipten ve derinden akanlara yer veriyor.
Tek bir disiplinden çok, sesin düzen karşıtı örgütlenişine omuz veren her müzisyeni, her grubu mercek altına alıyor. Bu nedenle de konçerto bestecileri ile özgür cazcılar, gürültü teknisyenleri ile ses kaydı işleyicileri rahatlıkla bir araya gelmiş. Bu müzisyenler farklı üslup ve anlayışları benimsemiş olsalar da, varolan toplumsal düzeni köklü bir biçimde reddetmeleri ve insani varoluşun koşullarının oluşumuna katkıda bulunacak bir müzik yaratma çabası içinde olmaları, onları birleştiriyor.