29 Ocak 2018 Pazartesi

Maddenin değişimi, diyalektiğin işleyişi ve…

Diego Rivera, İnsan: Evrenin Hakimi, 1934, duvar resmi, 4.85 x 11.45 m, Meksika Güzel Sanatlar Sarayı



İnsan ne de çabuk unutuveriyor, değişimi. Her şey hiç değişmeyecekmiş gibi görünüyor. Hep aynı kalacakmış gibi…

Sonra bir bakıyorsunuz; değişmez denilen birçok şey değişivermiş; değişim sanki kendiliğinden, öylece, boşlukta oluvermiş… Ve siz değişenin değiştiğini bile anlamamışsınız. Farkına varmamışsınız. Değişmiş işte.

O kadar.

Nereden geliyor ki bu unutkanlık? Zizekvari bir yanıt verecek olursak herhalde “biliyorlar ama yine de unutuyorlar” olurdu. Kelimenin, unutkanlık kelimesinin anlamı da aslında bilip de bilememe halini anlatıyor: Amnezi; bildiğini hatırlayamamak. Bilmek, unutmaktan önce geliyor. Bir zamanlar, bir yerlerde bilinmiş, ama, işte, şimdi yok.

Günümüz insanı için bilmek yetmiyor. Evrenin sonsuzluğunu ve genlerin derinliğini bilmek, bilmeye yetmiyor. Bilmenin eşlik ettiği bilişsel bir sorun bu. Belki de bir tür “bilme bozukluğu” demeliyiz. Bilme bozukluğuna, bilgi bozukluğu da eşlik ediyor.

Bilgi, en başta mesela maddenin değişimini bilmeye yetmiyor. Elde Homo Sapiens kitabı ama kitap günümüzün Homo Sapiens’ini aydınlatmaya yetmiyor. Tam tersine aklındaki boşlukları büyütüyor.

Bilme-bilgi bozukluğu, bilmeye dair bir tür direnci de içeriyor. Hani neredeyse “bilmiyorlar ama bilmemeyi arzuluyorlar” diyeceğiz. Günümüzün bilme biçimleri değişime karşı yeni direnme fırsatları açıyor.

Bilmek zor ise bu durumda bilmeye direnmek kolay. Bir tür körlük gibi.