Yüksel Arslan’a
Uzun yıllardır zihnimde döner durur Kuzey İrlandalı rock grubu Therapy’nin Stories şarkısının nakaratı. Mutlu insanların öyküsü yoktur der şarkının nakaratı. Bu sözü ara ara yeniden hatırlar ve uğraşır dururum kendimce. Hak vererek, doğru bularak ve doğru bulduğum için de kendimi çaresiz hissederek. Çünkü sözün tam da iddia ettiğinin tersinin peşinde değil miyim? Hikayeler mutlu insanların olsun istemiyor muyum? Bunun için uğraşmıyor muyum? Mutluluğun hikâyesi olsun istemiyor muyum?
Ama durup yeniden ve yeniden düşünüyorum, şarkının nakaratını.
İki anlamı, doğrudan iki çıktısı olabilir bu sözün. İlki yalın: Mutlu insanlar için geriye artık anlatılması gereken bir hikâye kalmamıştır. Bir dert kalmamıştır ve anlatmaya da gerek kalmamıştır. Ne de olsa mutluluk anlatılmaz, yaşanır. İşte sözün bu yalın anlamına kapıldıktan sonra sorarım kendime: Ne zaman anlatmaya başlarız? Anlatı ne zaman başlar?
Bir dertle başlamaz mı anlatı? Ya bir kayıp vardır temelinde ya da bir imkânsızlık. Olmamışlık ve olmayacağını bilme, sezme hali. Olmayacağını bilmek, hissetmekle başlar dert, anlatı. Buradan da sözün ikinci anlamına gelirim: Tamlık hikâyeye alan bırakmaz. Tamamına ermiş olanın, o erme sürecinin hikâyesi olur ama tamlığa vardıktan sonra hikâye için alan yoktur artık. Hikâye için, anlatı için, hatta belki de her türden, evet sanatsal olan da dahil, her türden yaratıcılık için olmamışlık, eksiklik gerekir.