30 Aralık 2012 Pazar

Satanistler kimlerdir ve nerelerde yetişirler?

Elvis Presley’in şeytanın elçisi olduğunu biliyor muydunuz? Ya bilumum zenci cazcının? Ya da kasaba kasaba dolaşan Çingene müzisyenlerin? Dini bütün Amerikalıların ‘İsa’dan daha çok tanınıyoruz’ diyen John Lennon için benzer sıfatlarla gösteriler düzenlediğini?


Anglo-sakson muhafazakarlığı, sanat olsun, müzik olsun düzenin olağan işleyişini bir süreliğine de olsa askıya alan her girişime karşı benzer bir söylem kullanmıştır. Şeytan bu sağ ideolojinin hep önemli bir parçası olmuştur. Yeri gelmiş kitleleri korkutmuş, yeri gelmiş harekete geçirmiş ama sonuçta korku sayesinde onları düzene ikna etmiştir.

Bu popüler siyaset malzemesi, yani şeytan ve onunla ilgili kavramlar, nihayet ülkemizin sağ siyasi jargonuna da yerleşti. Dönmeler vardı, Ermeniler vardı, ateistler vardı; şimdi nihayet şeytan, satanist, Zerdüşt gibi kodlamalar da bu saldırgan lügatteki yerini aldı.

Peki kimdir bu satanistler?
Orta çağda yakılan günah keçileri arasında onlar da vardı. Doğanın ancak doğaüstü güçlerle açıklanabildiği zamanlarda ilahi işleyişi ve kutsal düzeni bozan her şey için günah keçileri gerekiyordu. Farklı mezheptekiler, bedensel ve zihinsel özürlüler, sıra dışı kişilikler genel toplusal havaya uymayan her şey gibi tedirginlik vericiydi. Hayatın açıklanamayan yönlerinden bu sapkınlar sorumlu tutuluyordu.

Ama orta çağ toplumlarında sapkınların alevlere atılması sadece doğa karşısındaki acizliğe bağlı değildi. Değişen toplumsal hayatın içinde dine ait olan alan daralıyordu. Ortaya çıkan yeni toplumsal sınıflar ve bu sınıfların gündelik hayatı, din, kilise ve ilahiyat için geçmişe göre daha mütevazi bir yere olanak veriyordu.
Bu değişim tedirginlik vericiydi ve kutsal düzenin dengesine, bünyesine yabancı olan her şey, herkes şeytanın elçisi ve sesiydi. Halbuki bu aykırı tipler kutsal düzenin altındaki toprağın kayıp gitmekte olduğunun işaretiydiler. Yaptıklarından bağımsız olarak, eski düzenin altının boşaldığını, dini değerlerin çözüldüğünü ve dinin işlevsizleştiğini gösteriyorlardı.

Orta çağ çoktan geride kaldı; dini kurum ve düşüncelerin beyhude direnişi ise devam ediyor. Ama katı olan her şey buharlaşırken din, ruhu olmayan bir dünyanın ruhu da olamadı. Egemenlerin sıra dışı figürlere karşı alerjisi ise baki kaldı. Hatta yaygınlaşan kitle iletişim araçları sayesinde bu figürler üzerinden korkuyu gündemde tutmanın, yaymanın ve işlemenin günü kurtarıcı etkisini keşfettiler.

Toplumsal tedirginliğin kaynağı bizzat düzenin kendisiydi ama bu tedirginliği dışsallaştırıp bir gruba, birkaç kişiye yüklemeye devam ettiler. Sapkınlar ise azalacağına arttı. Modern zamanlarda toplumsal muhalefet çeşitlendi ve egemenler hemen her muhalefeti sapkın ilan etmeyi alışkanlık edindi. Orta çağda cadılar, büyücüler için kullanılan yöntemler komünistinden çevrecisine, köylüsünden kentlisine tüm siyasi muhalifler için kullanılır hale geldi.

Nazi Almanya’sı bu korkuyu işleme ve düzeni ikame etmenin doruğuydu. Ama orada durmadılar. Nazi propaganda tarzı soğuk savaşın emrine verildi ve giderek yaygınlaştı. Özellikle Amerikan siyasi jargonuna komünist, eşcinsel, ateist, şeytanın işbirlikçisi gibi ifadeler yerleşti. Bu nedenle Elvis Presley bir zenci gibi kalçalarını çalkalamaya başladığında koca göbekli, kel ve fodul senatörler müzisyeni hemen şeytanın elçisi olmakla suçladılar.

Siyasi söylemde şeytana ve satanizme yapılan göndermelerin artması toplumsal dokunun hızla değiştiği ve buna bağlı toplumsal endişenin yükseldiği momentlere denk geliyor. Bu türden momentler için Güney Afrikalı beyaz yönetici sınıfın 90lı yıllardaki tavırları iyi bir örneğe benzemektedir. Keza iktidarlarının sallandığı o yıllar boyunca toplumu ‘uyuşturucu, satanizm ve komünizm’in kutsal işbirliğiyle korkutmuşlar. Beyazların gazeteleri de uydurma satanizm ayinlerini çarşaf çarşaf basmakta beis görmemişler. Şimdilerde sadece akademik yayınlarda hatırlanan sosyolojik bir olguya dönüşen tüm bu seferberliğe rağmen iktidarlarını kaybetmekten de kurtulamadılar.

Şeytanın gündemden düşmediği ABD’de ise bu kötü melek siyasi arenada çok yakın zamanda bir kez daha boy gösterdi. Son başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin aday adaylarından Rick Santorum anaokullarından Amerikan kilisesine kadar tüm toplumun şeytanın saldırısı, tehdidi ve dejenerasyonu altında olduğunu söyledi.

Avrupa’da ise şeytan konusu biraz daha karışık. Siyasi jargonda şeytanın Amerika gibi bariz bir yeri yok. Avrupa toplumsal hayatına şeytanın ve satanizmin yeniden girişi ise sosyal refah devletinde değişimin başladığı 1990lı yıllara denk geliyor. Kilisenin sahtekarlıklarına, gericiliğin ikiyüzlülüğüne, modern toplumsal hayatın arızalarına kızan öfkeli birçok gencin tepkilerini ifade etme yollarından bir tanesi tanrıya karşı şeytanı övmek şeklinde.

Özellikle İskandinav ülkelerindeki metal grupları on yıllardır albümlerinde konsept olarak satanizmi işlemeyi tercih ediyorlar. Bunların önemlice bir kısmının ideolojik dünyasında beyaz ırkın üstünlüğü, güçlü olanın seçilmesi, Nazi fikirleri gibi göndermeler de yer alıyor.

Diğer yandan metal gruplarının kilise karşıtı görüşlerine ve sahne gösterilerine yönelik Avrupa'daki sinik hoşgörünün alanı da daralıyor. Geçtiğimiz günlerde Polonya yüksek mahkemesi metal grubu Behemoth'un solistine uluslararası arenaya da yansıyan uzun bir yargılama sürecinden sonra ‘sahnede İncil yırttığı ve dini değerleri aşağıladığı’ gerekçesiyle iki yıllık hapis cezası verdi.

Türkiye’deki satanizm tartışmaları ise İskandinavya'daki satanizm salgınının suyunun suyudur. Özellikle 1999’da yaşanan depremlerde aranıp da bulunamayan konuydu satanizm. Depremin günahkarlığa, azmışlığa ve kudurmuşluğa bağlandığı bir dönemde İstanbul'un orta yerinde işlenen cinayet tam da ihtiyaç duyulan gelişmeydi.

Basın cinayeti işleyenlerin satanist şovunu çok sevdi. İnsanlar binaların enkazlarını kaldıracak vinç, başlarını sokacak baraka bulamazken yazılı ve görsel basın günlerce satanizmi işledi. Uzun saçlı erkekler ve siyah rimelli kadınlar bilirkişilere danışıldı, oturumlar yapıldı. Tabii ki diğer düzen güçleri de harekete geçti; satanizm üzerinden insanları kötürümleştiren tüm kurumlar hemen kutsandı: yıkılan kentler, aile, devlet, din.

Sonrasında şeytan meselesi basının popüler magazin malzemelerinden birisi oldu. Aynı dönemde satanizm sağ siyasi söylemde boy göstermeye başladı. Bir gençlik alt kültürüne yöneltilen tanımlama ağızlara dolandı.
Sağ kitleleri korkutmayı çok sever. Korkudan beslenir. Bu ideolojik işlemde eşcinseller, solcular, ateistler, uzun saçlı erkekler, kürtaj yanlısı kadınlar ve bilumum sıra dışı tavır, tutum modern huzursuzluğun müsebbipleridir.

Ama yine de bu arkaik korku miadı dolmakta olan bir aldatmacadır. Keza huzursuzluğun kaynağı, bizzat içinde yaşadığımız, şu muazzam toplumsal zenginliği ve eşitsizliği borçlu olduğumuz kapitalist üretim ilişkilerinin ta kendisidir. Türkiye ekonomisi rekor üzerine rekor kırdıkça çıban başları, heyhat, azalacakları yerde çoğalmaktadır. Toplumsal düzen, ‘burada hayatta yetişmez’ denilenlerin boy vereceği florayı her yerde üretmektedir. Muhafazakarlığın kaleleri dahil.

soL Portal, 08.12.2012

1 yorum: