"Psikolojik" bir toplum olduk. Ve giderek de daha çok "psikolojik" oluyoruz. Kapitalizm yol aldıkça "çatışmaların başka ifade biçimleri" geride kalıyor ve psikoloji daha çok öne çıkıyor. Kapitalizmin yol alması ise yeni olanakların ortaya çıkmasını ve yıkımı bir arada barındırıyor: üretim araçlarının mülkiyeti olmayan yığınlar büyüyor, üretilen "zenginlik" büyüyor ve toplumsal zenginliğin paylaşımı konusunda devasa bir mücadele veriliyor. Örtük bir mücadele. Anlayan anlıyor, anlayamayan milyonlar sürünüyor. Anlayamama hali psikolojik olana ilgiyi besliyor.
Gazeteler kişilik, depresyon, kaygı üzerine bir çok yazı ile dolu. Hap yazılar, hap kitaplar, hap bilgiler bunlar: "Acil durumlarda çıkarıp okuyunuz" tarzında. Günümüz "orta sınıf" insanının gündelik (ve aslında farketmesek de tarihsel) acısını dindirmesi, geçiştirmesi için küçük birer hap gibi bunlar. Okuyacak ve içindeki illetten, lekeden, kara safradan kurtulacak sanki.
Ama nereden geliyor bu "kitlesel" ilgi? Nereden geliyor bu kara safra? Yoksa "koşullar [bireylerin ] iç dünyalardaki çatışmaları arttırıyor mu?"
Psikanaliz üstbenin toplumsal gerçekliğin temsilcisi olarak yapılandığını belirtir. Üstben bireylere sadece dış dünyadaki değil içdünyalarında gidebilecekleri sınırları da gösterir. Bu özelliği nedenyile sanki "olumsuz/kısıtlayıcı" bir niteliktedir. Ben, üstbenden gelen sınırlayıcı, kısıtlayıcı, tehdit edici temsillerle başa çıkamadığında ise depresyon ortaya çıkar. Dizginlenemeyen arzular, dürtüler beni sıkıştırıyorsa da kaygı ortaya çıkar.
Bu durumda günümüzün toplumsal psikesi, kısıtlayıcı ve cezalandırıcı mı? Üstben aynı zamanda günümüzün gerçekliğinin temsilcisi değil mi? Bir yanıyla öyle. Ama üstben, yani "vicdan, ahlak, mantık" kişiden kişiye, kişinin hayatındaki farklı aşamalara göre değişir. Günümüzün toplumsal gerçekliğinde ise üstben "doğrucu" olarak değil "kaypak" olarak yapılanmıştır.
Zizek, üstbenin "keyfine bak!" diye seslendiğini belirtir. Psike sabit değildir: Herhalde en büyük handikaplardan birisi bu: eğilimleri ardır, yönelimleri de vardır ama sabit değildir. Değişir. Deneyimlerle şekillenir ve her dönemin toplumsal deneyimleri farklıdır. Kıyaslama önemlidir: işini kaybetmek, kaybedenlerden olmak. Örneğin "eşitsizlik" gruplar arasındaki fark daha fazla olduğunda daha etkilidir, daha görünürdür.
Richard Sennet günümüzde ortalama bir kişinin hayatında üç kez mesleki niteliğini geliştirmek/değiştirmek zorunda kaldığından bahsediyor. Süreklileşmiş bir sınav, rekabet, risk ve yer değiştirme içinde geçiyor günler. Rainer Funk ise "postmodern kişilik" olarak tanımlıyor bu insan dokusunu. Ekonomik bir temel sunuyor. Hatta kapitalizmin uzun dalgaları bazı toplumsal olayların, durumların bir çerçeve gibi, bir kalıp gibi tekrarlanmasına neden olur: Bu nedenle Mandel, çocukların toplumsal kaderlerinin (buraya zihinleri de eklenebilir) babalarından çok büyükbabalarına benzediğini belirtir.