Japonya sayılan bu özellikleri ve daha birçok özelliğiyle hatırlanabilecek bir ülke. Ama Japonya’yı dünyadaki tüm diğer ülkelerden ve toplumlardan farklı kılan bir başka özellik de iki kentinin atom bombasıyla yerle bir edilmiş, tek ülke ve toplum olması. Radyoaktif serpintinin insanlar üzerindeki etkisi kuşaklardır sürüyor ya da sürecek olabilir ama bir yandan da atom bombaları ve II. Dünya Savaşı, Japon toplumu için uzunca bir süre aşağılanma kaynağı olmayı sürdürdü. Yıldönümleri ve anma törenleri hep yas havası içinde sürdürüldü. Ama yaşananların acısı, acını törenleri Japonya’nın dünyada yapayalnız bir ülke olmasını ve Japon toplumunun da uzunca bir süre yapayalnız bir toplum olarak kalmasını önlemeye yetmedi.
Kayıp ve acı dolu geçmiş Japon edebiyatının da geçmişe bağlı kalmasına neden olmuş. Ama Japonya sanayileştikçe, toplumu kentlerde, küçücük evlerde yaşayan bireylerden oluştukça yalnızlık, savaşın yıkımını yaşamayan sonraki kuşaklarda yabancılık ya da yaban kalma olarak kendisini sürdürmüş. İşte bu yalnızlığa, yaban kalmaya, Japon toplumunun yarattığı tüm eğreti değerlere kafa tutan bir kuşak da bu dönemde ortaya çıkmış. Bu kuşağın içinden gelen ve ülkesindeki edebiyatı geleneksel izleklerden ayırıp modern günlük hayatın sıradan dertleriyle buluşturan isim de hiç kuşkusuz Haruki Murakami’dir.