18 Aralık 2017 Pazartesi

Tanı(ma)dığım Nicos Poulantzas


Geçtiğimiz aylarda bir kaybın ardından sersem bir halde neler olup bittiğini anlamaya çalışırken Nicos Poulantzas'a denk geldim. Tesadüfen. Hayatını kaybetmeden önce verdiği son söyleşi diyordu denk geldiğim yazı. Sanırım hayatta olmadığını bir biçimde biliyordum ama hayatını neden kaybettiğini hiç merak etmemiştim. Benim için zaten ayrı bir kaybın, başka bir yarım kalmışlığın, tamamlanmamamışlığın simgesiydi Poulantzas. Neredeyse on beş on altı yıl öncesinden.

Hayata, belki ansızın değil ama bir kesinti gelivermişti; bir kavşakta kaybolmak gibi. Ve o kesintiye eşlik eden kitap da Poulantzas'ın Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar'ıydı. Kötü  ve eksik çevirisi karşısında İngilizce çevirisini arayarak (ama o yıllarda bulmayarak), bir yandan da altını çize çize okumaya çalışıyordum kitabı. Sonra bir çok şey yarım kaldı, Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar gibi.*

Kitap yıllarca kitaplığımda gezdi, bir daha satırlarının altı çizilmedi, çizili yerlerin de üstünden geçilmedi. Ve epey süre sonra da bir şekilde elimden çıktı, gitti. Sanki orada, o kesinti girmeseydi hayata, her şey farklı bir yerlere gidecekti. Kitap bu nedenle sanki bir tür mezar taşı gibiydi. Her şeyin yarım kaldığı yerdeki Poulsntzas'a, Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar'a dönmek ara ara aklımdan öylece geçip giden bir avuntuydu. Ama yarım kalanın ardına bakmayı da aklıma hiç getirmemiştim. Hepsi bu. 

Ve hayat yine hafiften karmaşık bir hal alıp bazı şeyler yarım kalırken yeniden karşılaştım Nicos'la. Yazı, yazıya götürdü ve o son fotoğrafındaki bakışına, ölümüne gittim. Şöyle diyordu Michale Löwy "Tanıdığım, bildiğim Poulantzas" isimli söyleşisinde:
He was a warm guy. He was a Mediterranean character, just what you imagine Greeks to be like… He had a great sense of humour, he was always joking around. He was generous, particularly with the students, among whom he was very popular. Our classes were packed to the rafters, hundreds of students would attend. Nicos Poulantzas was the opposite of a sectarian – a Marxist full of joy. In retrospect, his 1979 suicide might give the impression that he had a dark personality, but that wasn’t the case. 
Ve devam ediyor:
Nicos had been depressed for more than a year. In 1978, he had what he called an accident, though some of us wondered if it was in fact a suicide attempt. I don’t believe that he had the feeling that the Left had lost, so I for my part wouldn’t say that his suicide was related to any political defeat. Certainly there was a crisis in the Union of the Left, which his attentions were principally devoted to at that time, but there was nothing irreversible about that, it was no tragedy.
Nicos’s great friend Constantin Tsoukalas, who is a friend of mine, too, was with him at the moment he did it. He says that Nicos started by throwing his books out of the window, saying that what he had written was worthless, and that he had failed in his theoretical effort – and then he threw himself out of the window. So certainly he had a feeling of personal failure. But no one will ever know – it’s an inexplicable tragedy…
Ne denir? Her ölüm erkendir mi? Yeterli olur mu?

Kim bilir...