20 Ağustos 2016 Cumartesi

Bakışlarının altında ezilmez bu dünya!


Rahat olsun içiniz, içimiz; o bakışların altında ezilmez bu dünya.

Hangi bakışların?

Umran'ın bakışlarından bahsediyorum.

O bakışların altında ezilmez bu dünya.

Akmayan göz yaşlarından hepimiz sorumluyuz.” diye yazmış birisi.

Bana sorarsanız…

Koca bir yalan.

Aylan'ın fotoğrafının üstünden koca bir yıl geçti. Unuttuk ve gitti işte. Daha niceleri gibi.

Modern dünyanın düzenine uyduk ve gitti.

Dün soL'da "o an" yani Umran'ı hayatımıza, küçük sırça köşklerimize getiren o an ile ilgili ayrıntılı bir haber yer aldı. Fotoğraf/video ile ilgili bazı ayrıntılara dikkat çeken bir haber.

Ve soruyordu haber: Her gördüğümüze inanmalı mıyız?

Görsellik böyledir: Kendini, kendi gerçekliğini kuruverir. Siz daha ne olduğunu bile anlamamışken sizi o gerçekliğin içine hapseder.

13 Ağustos 2016 Cumartesi

15 Temmuz, paranoya ve anksiyete

Net olmayan, karmaşık bir malzeme ile uğraşmak zor. Yine de 15 Temmuz ve sonrasına dair yeterince psikolojik veri bulunduğunu sanırım söyleyebiliriz. Özellikle ortaya çıkan dil, görsel olarak öne çıkanlar ve hızla tamamlanan alan araştırmaları (örneğin Konda araştırması) 15 Temmuz ve sonrasında oluşan toplumsal zihin dünyası hakkında oldukça bilgi veriyor.

O zaman, içinden geçtiğimiz dönemin toplumsal psikolojisine, kitlelerin duygu ve düşünce dünyasına, algılamalarına ve davranışlarına biraz yakından bakabiliriz.
  • Öncelikle 15 Temmuz öncesinde, siyasal ve ekonomik süreçlerdeki çatışma ve uyuşmazlıklara bağlı olarak birikmiş toplumsal bir enerji vardı. Bu toplumsal enerji öfke, kaygı, umutlanma, hayal kırıklığı gibi duyguların karışımı olarak görülebilir ve bu tür duyguların bir tek siyasi iktidar karşıtlarında biriktiğini düşünmek de yanlış olur.
  • Aynı süreç, siyasi iktidarı destekleyenlerde de (farklı nedenlere bağlı olarak) benzer bir enerjinin birikmesine neden olmuştu. Hatta nedenleri farklı olsa bile toplumdaki bu psişik enerji, kontrolsüz bir tepkiye doğru yuvarlanmaktaydı.
  • Toplumun farklı kesimlerinde farklı görünümlerde biriken bu enerjinin önemli bir kısmı 15 Temmuz ile salıverilmiştir. 15 Temmuz ve sonrasında toplumsal kesimlerde görülen hâller, bu enerjinin beklenmedik bir anda ve çok da beklenmedik biçimde açığa çıkmasıdır.

4 Ağustos 2016 Perşembe

Rüyalar kurmacanın şenlik alanıdır!



Beyin ilginç bir organ. Hatta bir tek beyin değil, bir bütün olarak Homo Sapiens beyni, uyku, uyanıklık ve bilinç de sıra dışı, ilginç fenomenler. Beyin ve işlevleri bir anlamda hayatın kendisi demek ve “insan gördüğü şeylerin toplamı kadar uyanık, görmediği şeylerin sonsuzluğu kadar uykuda oluyor.”[i] Yani, hayat belki de ikiye ayrılabilir; uyanıklık ve uyku olarak. Tamam, uyanık olduğumuzda da neye, ne kadar uyanık olduğumuz tartışmalı ama uyku kısmı da ayrı bir tartışma.

İşte uykudaki bir durak olarak rüya ise gerçeklikte bambaşka bir kapı açan zihinsel bir deneyim. Öyle ki rüya bazen gerçeğin yerini alabilir ya da gerçeğe gölge düşürebilir. Tıpkı bir kelebeğin rüyasında olduğu gibi: “Bir gün, Zhuang Zhou rüyasında kelebek olduğunu görür; kanatları titreyerek etrafta uçuşan, kendisinden hoşnut ve istediğini yapan bir kelebek. Kendinin Zhuang Zhou olduğunu bilmez. Birden uyanır ve işte oradadır; yekpare ve şaşmaz biçimde Zhuang Zhou’dur. Ama artık rüyasında bir kelebek olduğunu gören Zhuang Zhou mı olduğunu yoksa rüyasında Zhuang Zhou olduğunu gören bir kelebek mi olduğunu bilmemektedir.”[ii] Hangisi gerçek, hangisi rüyadır? Yani uyanık olduğumuzu düşündüğümüzdeki, o şekilde muhakeme ettiğimiz hayatımız mı gerçek yoksa uykuda içine çekildiğimiz rüyalar mı?

Hâlbuki uyku ve rüya, yemek yemek, nefes almak gibi sıradan bedensel etkinliklerdir. Ama uykudaki görsel ve işitsel bir beyin faaliyeti olan rüyalara yüzyıllardır çeşitli anlamlar atfedilmiştir. Kutsal kitaplar rüyalardaki simgeleri, olayları birer mesaj, birer haberci olarak sık sık işlenmiştir. Örneğin Talmud rüyayı bir mektuba benzetir ve yorumlanmayan her rüyanın “okunmamış bir mektup” olduğunu söyler.