25 Temmuz 2015 Cumartesi

Kötü bir yazı

İki haftada bir, içten, insana dokunan, etkili ve çeşitli durumlara, öncelikle de psikiyatriye uzanan yazılar yazıyorum. ‘İyi’ yazılar yazmaya çalışıyorum, ardı arkası kesilmeyen bir sürü ‘kötü’ durum için. Ama bu hafta aklımdan ‘iyi’ bir yazı, ne yazık ki çıkmadı, çıkamadı. Öfke, üzüntü, acı engel oldu. Birçok şeye karşı öfkeli ve bir çok insan için acılıyım.

Bu nedenle sadece bazı gözlemlerimi not almaya karar verdim; gözlemin duygusuzluğuna sığınarak. ‘Büyük siyaset’e girmeden ama her olayın ancak ve ancak büyük siyasetin içinde anlamını bulabileceğini de akılda tutarak.

Gözlemlerim ise daha çok tavırlar, duygular, söylenenler ve de yazılanlara dair. Öncelikle en azından toplumun bir kesiminde bir ‘zihin değişimi’ olduğunu düşündüm. Bu değişimde ana akım medyanın ve siyasi iktidarın da etkisi var ama yine de toplumsal olaylar, durumlar karşısında gittikçe daha görünür hale gelen baskın bir “ruh hali” var.

Çok değil, şurada 10 yıl önce öğrenciler, örgütlü insanlar, hakkını arayanlar, sükuneti bozanlar dövüldüğü, öldürüldüğü ya da başlarına işkence dahil türlü acımasızlıklar geldiği zaman, baskın ya da ortalama tepki “hak etmişlerdir” olurdu.

Görünen o ki bu tepki değişmişe benziyor. İnsanlar, ‘olağan koşullarda’ örgütlülükleri, siyasi aidiyetleri, düşünceleri, yaptıkları eylem ve etkinlikleri sorgulanacak kişileri sahiplenebiliyorlar, onlara üzülüyorlar ve hikayelerini çok da uzak bulmuyorlar. Toplumun önemli bir kesimi için en azından bir takım düşünceler, etkinlikler korkulacak, uzak durulacak durumlar değil artık. Artık kolayca ‘hak etmişlerdir’ denemiyor.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Oxi

Bilmek değişmeye, değiştirmeye yetmiyor!

Psikanalizin yaklaşık yüzyıldır bildiği, biz psikiyatristlerin de uzmanlık eğitimi sırasında ve uzmanlaştıkça öğrendiğimiz tuhaf bir durum vardır: İnsanlar, bizler bazı davranışları, bazı ilişkileri tekrar ederiz. Gider aynı çıkmaz sokağa bir daha, bir daha gireriz. Aynı ilişkiyi, o ilişkideki kendimizi tekrarladığımızı fark etmeden (bazen de fark ederek) yaşamaya devam ederiz.

Bunu, kendini tekrarlayan fasit bir daire gibi de düşünebilirsiniz: “Bu sefer doğru düzgün bir sevgilim olacak!” diye başlarız, sonra “Neden hep aynı tipte insanları buluyorum?” diye biter ilişkilerimiz. Bazen farkına bile varmayız. Bir arkadaşımız uyarır “Sen hep aynı tarz insanları seçiyorsun” ya da “Yani, inan ki bu tür insanların sadece filmlerde ya da gazetelerin üçüncü sayfalarında olduğunu düşünürdüm; ama sen onlardan bir şekilde yeniden ve de yeniden buluyorsun!” diye. Uyarılara rağmen biz fark etmeden bir diğer benzer ilişkiye doğru yol alırız.

Bir şeyler (tanımsız, tekinsiz ve çoğu durumda fark etmediğimiz bir düzenek; aslında kendimiz) bizi alır ve aynı hataya, aynı acıya, aynı hislere, aynı aldanmaya geri götürür. Ancak bu tekrarlayan davranış, ilişki, durum hep “yeni gibi görünmeyi başaran” bir vaatle birlikte gelir: “Bu sefer öyle olmayacak.” denir ve belli belirsiz farkında olunan ama çoğu durumda çok da farkında olunamayan düzenek işler gider. Bir kehanet gibi, bir yazgı gibi… Woody Allen’ın “Play It Again, Sam” (Bir daha çal, Sam) filminde olduğu gibi.
 

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Renk körü

Tomorrow Never Knows
Sorma,
renk körüyüm ben.

Sorma,
yarının ne getireceği belli olmaz.

Belki sonsuzluk,
belki de
sadece bir gün.

Ama bil ki
nerede kızıl bir bayrak görsem,
ne yüreğim
ne de aklım
renk körüdür,
ikirciksiz
tanırım…


03.07.2015